Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Montero

104 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Ceylan Uykusu
Ceylan UykusuAyşegül Genç
8/10 · 241 okunma
Reklam
Montero

Montero

, bir kitabı okumaya başladı
Ortaçağ Felsefesi
Ortaçağ FelsefesiAlain De Libera
7.8/10 · 32 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
152 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Evrim Risalesi
Evrim RisalesiÖmer Türker
8.8/10 · 20 okunma
Reklam
Otorite tarafından ortaya konduğu için ona inansak da; canımız yanmadığı, sıkışmadığı ya da daralmadığı sürece kalbimiz, midemiz ya da ciğerlerimiz olup olmadığını bilmeyiz. İç organlarımızın varlığını ortaya koyan, fiziksel acı, hatta rahatsızlıktır. Manevi acıda da daralmada da aynı şey geçerlidir, çünkü o acıyana kadar bir ruha sahip olduğumuzun farkına varmayız.
Sayfa 214Kitabı okudu
Acıdan başka gerçek sevgi yoktur ve bu dünyada ya acı olan sevgiyi ya da mutluluğu seçmek gerekir. Sevgi ise bizi sevginin kendinden başka bir mutluluğa ve umudunun trajik tesellisi müphem olan bir mutluluğa ulaştırmaz. Aşk mutluluğa ulaştığı andan itibaren tatmin olur ve arzu etmeyi bırakır çünkü o artık aşk değildir. Tatmine ulaşmış olanlar, mutlu olanlar, sevmezler; şaşkınlığın yanında yer alarak gelenekler içinde uyuklarlar. Alışkanlık edinmek bir anlamda artık var olmayı bırakmaktır. Bir insanın acıya, yani sahip olduğu kedere katlanmak için ne kadar çok kapasitesi varsa o insan o kadar insani yani o kadar ilahidir.
Sayfa 208Kitabı okudu
"İki insandan biri, gerçek Tanrı'ya samimiyetsizlikle dua ederse ve öteki sonsuzluğun tüm tutkusuyla bir puta dua ederse, aslında bir puta dua eden ilki olurken, ikincisi Tanrı'ya gerçekten dua etmektedir," diyor Kierkegaard. Esas Tanrı'nın, gerçekten dua edilen ve gerçekten özlem duyulan olduğunu söylemek daha doğru olur. Hatta batıl inancın kendi bile teolojiden daha aydınlatıcı olabilir. Upuzun sakalları ve bembeyaz saçları olan, dünya küresini elinde tutarak bulutlar arasından beliren ihtiyar baba figürü, teodisedeki ens realissimum (en hakiki varlık) fikrinden daha canlı ve gerçekçidir.
Sayfa 182Kitabı okudu
Yaşam sorunu ya da ekmek kavgası dediğimiz şeyler çözüme ulaşsaydı, varlığı sürdürmek için daha güçlü bir mücadele ortaya çıkacağından yeryüzü cehenneme dönerdi.
İtiraf etmeliyim ki, hakikatten, itiraf etmek ne kadar zor olsa da, gençlik dönemlerimin safiyane inanç günlerinde, cehennem işkencelerinin açıklanışı bana ne kadar korkunç gelirse gelsin ondan asla tedirgin olmadım ve bir hiç olmanın cehennemden daha korkutucu olduğunu hissettim hep.
Reklam
Kutsal metinler tıpkı hitap ettiği insan gibi insanın dilini kullanarak tarihin içerisinde varlık gösterir ve ortaya çıktıkları zamanda Varlığın o anki yorumunu içerirler. Bu yüzden varlığın bir yorumu olarak kutsal metinler, farklı bir hakikat ve kesinlik arayışındaki objektif bilim diliyle incelenemez. Aksi halde ya Tanrı'nın varlığı metinler aracılığıyla elbette ki "kanıtlanamaz" ve Tanrı'nın mevcut (presence) olmadığına ulaşılır ya da "Bilim Tanrı'ya iman etmeyi gerektirir" gibi ucube yargılara ulaşılır. Bilim iman etmeyi de Tanrı'yı inkâr etmeyi de gerektirmez, çünkü tamamen mevcudiyeti kullanmak üzerine kurulu olan pozitif bilimler, bizi Varlığa ulaştırmaz, aksine Heidegger'in de çarpıcı bir şekilde söylediği gibi, ancak Varlığı unutturabilir.
Selfie-bağımlılığının da kendini sevmekle pek ilgisi yoktur. Yalnızlaşmış, narsisist benliğin boşta çalışmasından başka bir şey değildir. Insan, içsel boşluk karşısında nafile bir şekilde kendini üretmeye çalışır. Yalnızca boşluk kendini yeniden üretir. Selfie'ler, boş biçimler içindeki kendiliktir. Selfie-bağımlılığı boşluk hissini keskinleştirir. Buna öz-sevgi değil, narsisist öz-referans yol açar. Selfie'ler, boşalmış, güvensizleşmiş bir benliğin güzel, pürüzsüz yüzeyleridir. Bugün insanlar, eziyet veren boşluktan kurtulmak için ya jilete ya da akıllı telefona uzanırlar. Selfie'ler, boş kendiliği kısa süreliğine gizleyen pürüzsüz yüzeylerdir. Ancak ters çevrildiğinde, kanayan yaralı sırtlarla karşılaşılır. Yaralar, selfie'lerin arka yüzleridir.
Fakat insanlık tarihi incelendiğinde şiddetin her zaman var olduğunu görüyoruz. Tutkuları ve hırsları uğruna insanlar başka insanları ve genel olarak canlı yaşamını hep katletmiş, köleleştirmiş ve yok saymıştır. Yani kötülük ve şiddet insanlık tarihinde hep ola gelmiştir, fakat bu yüzyıl, Arendt'in ifadesiyle söylersek, kötülüğün sıradanlaştığı bir yüzyıl. Şaşakalmıyorsunuz, hayret etmiyorsunuz ve rutinin içine dahil ediyorsunuz. Kötülük ve şiddet o kadar "normalleşti" ki savaşlardaki bombardımanlar, soykırımdaki kareler (tecavüz, insanı parçalama, kurşun yağmuruna tutma vb.), cinayetler tıpkı bir ekranda ve bizim "güvenli alanımızın" dışında, uzağımızda ve bize hiç dokunmayacakmış gibi izliyoruz, dikizliyoruz. İşte bence tehlike burada ortaya çıkıyor.
Sayfa 141Kitabı okudu
241 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.