“Kendime sözümdür; Bir daha içime sinmeyen ve değersiz hissettirildiğim hiçbir yerde durmayacağım. Ne kadar kötülük görürsem göreyim, içinden tertemiz çıkıp, iyiliği, sevgiyi ve inceliği savunacağım. Bir daha yüzüme kapanan hiçbir kapının arasına elimi koymayacağım.”
“ Birine ya da bir şeye sadık olmak zorundaysam, öncelikle kendime sadık davranmalıyım.. Gerçek aşkı arıyorsam, karşıma çıkan ortalama aşkları defterden silmeliyim.. Edindiğim azıcık deneyim bana gösterdi ki kimse herhangi bir şeyin efendisi değildir, hepsi sadece bir yanılsamadır.. Maddi zenginlikler de,ruhsal zenginliklerde.. Çantada keklik sandığını kaybetmiş olan kişi, sonunda hiç bir şeyin ona ait olmadığını öğrenir.. Ve hiç bir şey bana ait değilse, benim olmayanlar için kaygılanmamın gereği de yok demektir.. Bugünü ömrümün ilk ya da son günüymüş gibi yaşamam daha doğru.. ”
Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...Kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir; ufuklarımızsa sisler içinde...O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pencereye...Nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? Ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. Çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla.
Aslında bu evrene atılmışızdır, nedenini gerçekten bilmeyiz. Burada olmamız için hiçbir neden yoktur. Ama hayatı alt edebileceğimiz fikri; hayatımızı elimizde tuttuğumuz, istediğimiz zaman gösteriden ayrılabilecek olmamız, coşturucu bir fikirdir.
‘’Bir nedeni olmadan mutlu olmak da istemiyorum; günün birinde gözlerimi açıp hepiniz gibi yaşlandığımı, ama hâlâ aynı balık olduğumu, ilk başta bildiğimden fazla bir şey bilmediğimi görmek istemiyorum!”