Siddharta'yı tesadüfen Hay Bin Yakzan'ın hemen arkasından okudum. O da tıpkı Siddharta gibi tözü, kendini, tanrıyı arayan bir kahramanı anlatıyordu. Tabiî ki Hay Bin Yakzan'da İslamî bir bakış açısı varken Siddharta'da Budizm'e ait bir bakış var.
Kitabın girişinde "Bir Hint Masalı" yazıyor. Üslup olarak zaman zaman masal havasını hissetsek de anlattıklarıyla felsefî derinlikler barındırdığı için düşünmeye, sorgulamaya sevk eden bir anlatı olduğunu söyleyebiliriz.
Siddhartha, kitabın başında bir Brahman çocuğu olarak karşımıza çıkar. Yaptığı ibadetler, sungular kendini tatmin etmeyince en yakın arkadaşı(Govinda) ile samana yani gezgin bir derviş olmaya karar verirler. Samanalık yıllarında açlığı, susuzluğu öğrenmesine, büyük çileler çekmesine, hayattan el ayak çekmesine rağmen bu yaşam tarzının da onu aradığına ulaştıramayacağını fark eder. Bu yıllarda Nirvana'ya ulaşmış birinden Buda'dan bahsetmektedir herkes ve akın akın onun yanına gitmektedir. Siddhartha ve Govinda da Buda'nın yanına gider, onun öğretilerini dinler. Govinda Buda'ya tabi olur, Siddharta ise Buda'ya hayranlık duymasına rağmen aradığı şeylerin öğretiler ile bulunamayacağını söyleyerek yoluna devam eder. Bundan sonraki hayatı hazlarla, hatalarla, yanlışlarla dolu dünyevî bir yaşamdır. Senelerce bu hayatı yaşadıktan sonra gördüğü bir rüya ile yanlış yolda olduğunu anlar ve artık ihtiyarlığın geldiği yıllarda bir kayıkçının yanına sığınır. İşte hayatı boyunca aradığı şeyleri de bu kayıkçının yanında, ırmaktan öğrenecektir.
Son olarak leziz çevirisi için Kamuran Şipal'ın da hakkını teslim etmek gerektir.