Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Uymadan katlanır, savaşmaya alışmadan dire­nirim: hep şaşkınımdır, hiçbir zaman cesaretim kırılma­mıştır; bir Daruma bebeği, durmadan şaplak yiyen, ama içindeki bir düzen (ama benim düzenim nedir? Aşkın gücü mü?) yardımıyla sonunda gene doğrulan bacaksız bir hacıyatmazımdır. Bu Japon bebeklerine eşlik eden bir halk şiiri de bunu söyler: "Böyledir yaşam Düşersin yedi kez Kalkarsın sekiz kez."
Sayfa 131Kitabı okudu
Dünya dediğin olsa olsa Kelebek gibi bir şey işte Olmayacak şey değil hani...
Reklam
Geldik gördük işte Burası da bayağı Yangın yerinin biri Bir de tutmuşlar buraya “Yaşanacak Yer” derler, neden ki...
Şu rüyalarda buluşmalar Ne dertli ediyor insanı İrkilip uyanıveriyorsun Yokluyorsun dört bir yanı Eline dokunacak ne in ne cin var.
İdam cezası almış bir Japon'a ait haiku*. "Geri kalan Şarkıyı Bir sonraki hayatta dinlerim, Hey!" * Geleneksel kısa Japon şiiri
Birbiriyle yeni tanışan iki Japon "Sizinle tanıştığıma memnun oldum.” anlamında "O ME Nİ KAKARETE SAİWAİ DESU.” derler, bunun aşağı-yukarı tam tercümesi: "Sizin gözünü­ze ilk defa çarpabildiğimden dolayı büyük bir şeref kazandım.”dır
Reklam
İkebana sanatının dışında da, çiçeğin Japonya’daki yeri ve değeri çok yüksektir. Japonlar çiçek solunca çöp tenekesine atmazlar, onu bir akarsuya salıverirler, toprağa gömdükleri de olur, hattâ çiçek hastalarının solan çiçeklerinin hatırasına âbideler diktikleri bile görülmüştür
Çayhaneye gelenler gönülerini ve vücutlarını çok temiz bulundurmak zorundadırlar. Herkes basit fakat fevkalâde temiz, beyaz bir elbise giymiştir. En iyi yapı malzemesinden çok basit bir düzenle inşa edilen çayhanenin içinde temizliğe aykırı hiçbir şeyin bırakılmaması çayhane sahibinin şeref meselesidir.
Japon aydınları arasında bugün bile pek çok kimse, kendilerine hangi dinden oldukları sorulunca hem Shintoist, hem Buddhist, hem Konfüçyanist olduklarını söylerler. Bu, tek bir dine, hattâ bir dinin tek bir mezhep ve tarikatına bağlı yabancılar için ne kadar garip karşılanırsa karşılansın, ruhunda ve kafasında bir-kaç dinin en iyi taraflarını birbirleriyle çarpıştırmadan bulundurabilen Japonlar gayet tabiîdir.
Zen'e göre İnsan hayatının en küçük olayları bile büyük bir önem taşırlar ve bu yüzden İnsanın her davranışında titiz ve dikkatli olması gerektir. Zen bu yönüyle bir fincan cay iç­meyi bile dinî bir tören kadar hesaplı-kitaplı ve itinalı hale getirmiştir.
Reklam
Zen’e göre, Buddhizm’de bilgi ve körükörüne inanış insana bir sonuç sağlayamaz, önemli olan şey zihni aydınlatabilmektir. Zen bu yönüyle tasavvufu andırır. Tasavvufta da sonuç, metoda bağlıdır. Zen’de de, tasavvufta da ilk yapılacak iş gö­nüldeki ve kafadaki bütün kaygı, ümit' ve düşünceleri susturmaktır. Böylece tam anlamıyla boşalıp rahata kavuşan zihin, ruhun çalışmaları İçin hazırlanmış demektir. Zihni bu rahata kavuşturabilmek için oturmanın kalkmanın, hattâ nefes alıp vermenin bile yolu-yordamı vardır.
Buddhizm dini idealist, materyalist ve realist görüşlere göre türlü tarikatlara ayrılır. Her şeye rağmen Japonların Buddhizm’e, karakterlerinden gelme bir iyimserlik kattıkları da göze çarpar. Bu tarikatlardan Japonya’da tutunanları yalnız idealist özellikte bulunanları oldu. Buddhizm'in kutsal kitabı TRİPİTAKA’nın çoğaltılıp halka dağıtılısı da NARA devrinde Japon kopye büroları tarafından sağlandı.
Japon’ların yerli dini Shintoizm’dir. "Tanrılar Yolu” anlamına gelen "Shinto”,' VI. yüzyılda, Buddhistlerin “Buddha’nın Yolu” anlamındaki "Butsudo” terimine simetrik olarak kullanılmaya başlandı. Shintoizm, tabiatta insan ruhuna az-çok benzer ruhların bulunduğuna inanan bir animatizm veya basit bir tabiatperestliktir. Buna göre çağlayanlar, büyük ağaçlar .geyikler, maymunlar, güvercinler, kaplumbağalar, kargalar ve daha birçok varlıkta kutsal yönler bulunmaktadır. Shinto, varlıklar arasında tam bir demokrasiye titizlik gösterir ve her varlığı kendi karakteri içinde görür. Ruh ölmez, ölenlerin ruhları tanrıla­şarak yaşamalarına devam ederler,
Bir varmış bir yokmuş, bir ülkede bir padişah varmış, dünya tarihine meraklanmış; müneccimini çağırıp böyle bir eser yazmasını emretmiş. Aylar geçmiş, yıllar geçmiş, müneccim on cilt kitapla padişahın huzuruna çıkmış. Padişah bakmış bakmış; bu çok uzun, vakit bulup okuyamam, sen bunu kısalt da öyle getir, demiş. Dünya tarihi üç cilde inmiş, padişah gene uzun bulmuş. Bir cilde inmiş, gene uzun bulmuş. Müneccim artık sinirlenmiş; bir kâğıdın üstüne tek bir satır yazı yazıp padişaha sunmuş. Padişah bunu okuyunca öyle be­ğenmiş ki, tarihçiyi ağırlığınca altınla tartmış. Padişahın dünya tarihi diye beğendiği tek satır şu: “İnsanlar doğdular, acı çektiler ve öldüler." Bu kadarı da hem çok kısa, hem çok karamsar. Biz bunu şöyle düzeltelim: “İnsanlar doğdular, birşeyler bıraktılar, öldüler.”
— Nereden geliyorsun? — İçinde gül dudakların Açılmadığı kör bir taştan
131 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.