Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Filozofun cephesi II: Nefretin felsefî anatomisi.
Felsefe, onu icrâ edenden bağımsız bir etkinlikmiş gibi düşünüldüğünde, onu bir üst-söylem olarak kavramak zihinsel bir eğilime dönüşür. Oysa ki felsefe ne bir üst-söylemdir, ne de onu filozofun duygu durumundan azâde bir disiplin olarak kavramak âdildir. Bilakis, filozof ne hissediyorsa; örneğin Schopenhauer gibi bıkkınsa, Nietzsche gibi
Hatalı, eksik kusurlu birini sevebilmek gerçek aşkın varlığını gösterir.
“ Şimdi nefret zevklerin en büyüğüdür.  Severken aceleci davranan insan, sakinleyince nefret eder. "  Arthur Schopenhauer Arthur amcaaa... Lütfen yapmaaa. :) Arthur Schopenhauer gibi düşünen var mı? Onunla hemfikir olanların var olduğunu düşünerek sözlerime şu şekilde devam etmek istiyorum. İnsan aynı zamanda hem kadın düşmanı, hemde aşk uzmanı olabilir mi? – Arthur amca seni okumak istiyorum... Schopenhauer'ın yazılarından okuduğumuz ve anladığımız kadarıyla kadınlara karşı tavrını, aşka karşı uzmanlığını da görürüz. Arthur Schopenhauer yoksa kadınları sadece cinsel obje olarak mı görüyor ki, yazılarının geneli itibariyle sık sık cinselliği de değinir?! Tecrübelere bakarak aşkın aceleye gelmediği anlaşılır. Aşkta etkiyle başlayan, itkinin kıvılcımıyla yanmakta aşikârdır. Aşk insanı adeta küllerinden yeniden doğurur. Aşkın ateşi sardığı vakit, acının hükmü kalmaz. Izdırap içinde yanıp kavrulan bir kalpte nefret duygusu yoksa işte o aşkın ta kendisidir. Senai Demirci. “ Hatalı, eksik kusurlu birini sevebilmek gerçek aşkın varlığını gösterir. " der! Ayrıca aşk insanı muhasebesi altına yalnız ve sakinken alır. İnsan hayatını kendisini duygularını, hayallerini yalnız ve sakinleyince kontrol altında tutar.
Reklam
"Arthur Schopenhauer felsefesinden söz edilmeyegörsün mutlaka birisi çıkar ve tarihi dönüştürüyormuşçasına çalımlı ve adalet dağıtıyormuşçasına vakar içinde bir tavırla şöyle söyler: "Ama o bir kadın düşmanı!" Ve pekâlâ haklı sayılabilecek kimi gerekçeleri, bu haklı gerekçelerin önüne geçecek denli inceliksiz bir tavırla sıralamaya başlar: “Kadınlar hakkında yazdıklarına bakılırsa", "annesinin cenazesine bile katılmamış", "yaşlı bir kadını merdivenlerden iten birisi", "kadınlar tarafından reddedildiği için onlara nefret beslemesi” ve kadın düşmanı olarak işaret edilmesini haklı gösterebilecek birkaç yarım kalmış tümce daha... Tarihi bu şekilde okumanın epeyi konforlu olduğu konusunda kuşkuya yer yok elbette; “Schopenhauer kadın düşmanıdır ve dolayısıyla söyledikleri de değersizdir" türünden bir işin içinden sıyrılmayı kim hayâl etmez ki? Schopenhauer bilmediğinden ve onun felsefesini anlamadığından değil -hiç değil-, ona tenezzül etmediğinden ötürü ondan geri durmak, kimbilir ne konforludur!"
Hasan Ali Toptaş'ı hiç sevmedim ve hiç de okumadım. Bu bilinçli bir şey değildi fakat beni iten bir şey vardı. Bundan sonra da okumayacağım. Fakat beni rahatsız eden bir şey var. İki gündür bir mantığa oturtamadığım, çözemediğim bir ikiyüzlülük hissi.. Kadın düşmanı Oscar Wilde, Nietzsche, Moliere, Schopenhauer, Albert Caraco okudum ve muhtemelen okumaya da devam edeceğim. Karısını satan, tecavüzcü Henry Miller'ı okudum. Irkçı, kumarbaz, pedofil, Türk düşmanı Dostoyevski'yi okudum. Oğlancı Platon'u okudum. "Kadın vampirdir, oluklu oyma kalemidir, yiyici ve içicidir; cinsel organı, iştahla yuttuğu eril cinsel organla beslenir" diyen ve Sartre ile birlikte cinsel sapkınlıklarla dolu bir hayat yaşayan Simone De Bevouir'ı okudum. Sadizmin isim babası ahlaksız Marquis De Sade'ı okudum. Irkçı, yobaz, anti semitist, tecavüzcü Louis Ferdinand Celine'i okudum. İşin tuhafı bunları okumaktan pişmanlık duymuyorum. Çoğunu da büyük bir zevkle okudum ve okumaya da devam edeceğim. Bu ahlaksız yazarları okurken, ırkçı birer faşist olduklarını bildiğim System Of A Down'ın şarkılarını dinlemeye de devam edeceğim. Ama bütün bunlara rağmen Hasan Ali Toptaş'ın eserlerine, ahlaksız kişiliğinden bağımsız bakamıyorum. Peki neden? Ben işin içinden çıkamadım. Belki de henüz taze bir olay olduğu içindir, bilemiyorum. Ahmet Altan'ın aşağıdaki yazısını benimsemiş bir okur olarak da bu olaydaki çifte standardımdan rahatsızlık duyuyorum. Ama Hasan Ali Toptaş'ı diğerleri gibi normalleştirmek, sadece edebî kişiliği ile değerlendirmek de içime sinmiyor. #70631900
Derde deva Randevu 7: Nietzsche'nin Kadınları...
C. ➡️
Caner the CahilBender ✰
Caner the CahilBender ✰
N. ➡️
Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche
C. Hocam 21. Yüzyılda Nietzsche'nin, kadınları değersiz gibi gördüğünü ve Aristotelesci sözde feministlerin de sizi ve düşüncelerinizi yerden yere çaldığını görüyorum. Bazı referans araştırmacı/yazarlar ise sizin kadınlara değil kadın düşkünlüğünüze olan öfkenizi hedef gösteriyor. N. Aristotelesci felsefeci
Nietzsche’nin Schopenhauer’u – Schopenhauer’un Nietzsche’si
Nietzsche’nin Schopenhauer’da alâkasını cezbeden ilk şey “dil ve metin hâkimiyeti”ydi. Genç bir filolog adayı olan Nietzsche için eşsiz bir keşif olsa gerekti bu – o ânki coşkuyu gözünüzde canlandırabiliyor musunuz? Friedrich Nietzsche’yi önceleyen ve hatta onu teşvik eden ya da onu felsefî anlamda yüreklendiren bir filozof olmasına rağmen,
32 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.