Geçmiş Hayalinden Bugünün Acı Gerçeğine Kısa Bir Yolculuk
Karşı kıyı Romanya. Orada da "kalafat" isimli bir başka Tuna limanı var. O güzel Tuna kıyısında, akşamın olduğu yerde grup vakti bir çay söyleyip üstadın deyişiyle o çayı karıştırırken "köpük köpük", "duman duman" zamanı eritiyoruz. Yahya Kemal'in, "Geldikti bir zamanlar Sarı Saltuk'la Asya'dan Dağıldık bir bir Diyar-ı Rum'a Anadolu'dan" beytinden başlayıp Necip Fazıl'ın Sakarya türküsüne, oradan da "Haniya kardeşlerin Mavi Nil, yeşil Tuna Giden şanlı akıncı Ne gün döner yurduna" deyip kendimizden geçiyor ve de akşamı bitirip geceye geçerken, "kökü mazide olan atiyiz" gibi büyük laflar ederken hâl-i perişanımızı aklımıza getiren, daha doğrusu bize titremeden kendimize getiren bir olay cereyan ediyor. Bulgar polis ekipleri bizi sorguya çekmeye başlıyorlar. Bırakın rahatımızı, ağzımızın tadı bile kaçıyor. "Kimsiniz?", Burada neye duruyorsunuz? "," Pasaportunuz var mı? "," Vizeniz hâlâ geçerli mi? " gibi bize beylik soruları soruyorlar. Sorarlar tabii, zaman onların zamanı, beylik onların beyliği; ne demişti Hüseyin Raci Efendi; " Aziz-i vakt idik a'da zelil kıldı bizi Esir-i bela - vü sefil kıldı bizi "
Sayfa 64 - TimaşKitabı okudu
Bir Zamanlar Anadolu'da
Her şeyin bir sebebi vardır. Bitti. Yazıldıysa bitti.
Reklam
"Artık zararsıza güzel diyoruz, faydalıdan zaten geçtik."⁠⠀ ⁠⠀ Bir Zamanlar Anadolu'da, Nuri Bilge Ceylan⁠⠀
Bir Zamanlar Anadolu 'da/Nuri Bilge Ceylan
"-Her şeyin bir sebebi vardır. Bitti. Yazıldıysa bitti."
Livaneli'nin Rüzgarlar Hep Gençtir adlı kitabına başladığımda malum şu günlerde köyde evdeydik.Kitabın ilk bölümünün başlığı"Keçiler ve Koyunlar"ı okumaya başladığımda ben de oğullarımla keçileri sevip gelmiştik.Babannesinin Livaneli'yi "bu benim yavrum keçidir! Öteki çocuklar koyundur, onların büyük kuyrukları her türlü
mehmet kaplan, şiir tahlilleri'nde, attilâ ilhan şiirini ozanın alkol düşkünlüğüyle açıklamaya bile kalkıştı, oysa yok böyle birşey. türk şiirinin en 'kuru' ozanlarından biriyim ben. aram içkiyle de, cıgarayla da iyi değil, paris’te, fransız hayatının ayrılmaz parçası olan içki çeşitleri, o hayata uymak çabalarımın olağan bir sonucu olarak şiirlerime giriyor, içki içmeyi de orada öğreniyorum zaten. yemekten önce bir cinzano, yemekten sonra bir fine, hepsi o kadar, armagnac, calvados ve öbürleri de elbet tadını bildiğim şeyler ama, iş düşkünlük derecesine varmıyor, ilk yolculuğumda, paris'te cebimde rhum şişesi taşıdığım da doğru, ama niçin? dehşetli soğuk bir kıştı, kaldığım ucuz otelde kalorifer yoktu, rhum'la ısınmayı deniyorum. * bir de şu var,-özellikle anadolu okuru, paris şiirlerinde yer alan fransızca yer, insan ve içki adlarını yadırgamıştır. bazı fransızca sözleri, mısraları da. bu yüzden eleştirirlerdi, hâlâ eleştirirler, bir çeşit züppelik gibi mi görünüyor ne? oysa değil. nasıl İstanbul'dan kars'a ya da adana'ya giden bir sanatçının şiirine yöresel dil özellikleri girerse, paris'e gideninkine de girer, o zamanlar bunu anlatamıyordum, şimdilerde anlatması kolaylaştı, zira anadolu içlerinden almanya, hollanda, fransa içlerine taşınan işçilerimiz, öyle yöresel dille karışık konuşuyorlar ki, onun yanında benim şiirler zemzemle yıkanmış kalır, böylece, yaptığımın züppelik değil, yaşanılan atmosferin getirdiği bir özellik olduğu da anlaşıldı.
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.