“Ne olduğumuzu,ne hissettiğimizi kim bilebilir?Birbirimize en yakın olduğumuz anlarda bile,kim bu bilgidir diyebilir?Dile getirildiğinde her şey bozulmuyor mu,diye soruyor olabilirdi Mrs.Ramsay.”
“Mr.Ramsay,karanlık bir sabah bir koridorda sendeleyerek yürürken kollarını uzattı,ama Mrs.Ramsay bir gece önce aniden ölmüş olduğu için,kolları baş kaldı…”
“Böyle parlak laflar etmek onun için bir oyun diye düşündü,çünkü kendisi onun söylediklerinin yarısını bile söylemiş olsa,şimdiye çoktan kafasına bir kurşun sıkmış olurdu.”
“…ama çoğunlukla,gariptir ki,hayat dediği bu şeyin korkunç,düşmanca ve eğer kendisine fırsat verilirse insanın kafasına vurmaya hazır bir şey olduğunu hissettiğini itiraf etmeliydi.”
“İnsan başını kaldırır kaldırmaz,Lily’nin aşık olmak dediği şeyin onları sarmalamış olduğunu görüyordu.Dünyanın sevginin gözüyle görülmesi demek olan o yapay ama içe işleyen ve heyecan veren evrenin bir parçası oluyorlardı.Gökyüzü onlarla birleşiyor kuşlar onların içinden şakıyordu.”
“…sanki canını yakan bu dolu yağmurunun,bu kirli suyun üzerine sıçramasına aldırmıyormuş gibi,sersemleşmiş ve körleşmiş bir halde hiç cevap vermeden başını eğdi.Söylenecek hiçbir şey yoktu…”
“Çünkü büyük bir tutkuya,yalan olan bir aşka,kırılan heveslere dair hikayeler duyduğunda kolayca kendisinin de bu duyguyu bildiğini,hissettiğini,yaşadığını söyleyebilecekken,o hiç konuşmazdı.Hep sessiz kalırdı.”
“…ve sözcükler yetmeyecektir senin kendine yetmene
kendini gramersiz,mermersiz şehirlerde büyütmene
o şehirler seni özlemle kucaklamak için açılmış
betondan yapılı birer kucak gibidir
oysa tanrım o şehirler önce ölümün
sonra histerinin sahibidir…”