Meşhur bir hikâye vardır, belki siz de duymuşsunuzdur: Oğluyla birlikte yaşayan Kızılderili adamın çok kıymetli bir atı var. Bir gün bu at çiftlikten kaçıyor. Tabii komşuları gelip "Tek varlığınız o attı,çok kıymetliydi, o da gitti..." diye ah vah ediyorlar. Adam diyor ki:"Bir dakika, şu anda tek bildiğimiz atın kaçması. Niye üzülüyor sunuz?" İki gün sonra o at, yanında hepsi de birbirinden güzel beş kısrakla geri dönüyor. Komşular bu sefer: "Haklıymışsın, at kaçıp beş kısrakla geri döndü, ne güzel oldu!" derken, bilge yerli: "Bir dakika, sadece beş kısrak daha geldi. Bunun iyi mi kötü mü olduğunu bilemeyiz. Acele ediyorsunuz." diye onları uyarıyor. Sonra adamın oğlu, o yabani kısrakları eğitirken düşüp bacağını kırıyor. Komşular bu kez de "Eyvah! Tek yardımcın olan oğlun bacağını kırdı. Bu çok kötü oldu!" diyorlar. Adam da "Şu anda olan tek şey, oğlumun bacağını kırmış olması. İyi veya kötü mü, onu bilmiyoruz." diyor. Derken o ülkede bir savaş çıkıyor, eli ayağı tutan herkes askere alınıyor. Yerlinin oğlu bacağı kırık olduğu için tabii ki askere alınamıyor. Komşular bu sefer de "Bak, haklıymışsın. Oğlun sana kaldı... diyeseviniyorlar. Bunun üzerine adam diyor ki: "Siz erken sonuç çıkarma hastalığına tutulmuşsunuz. Sadece olaylar olur, bekleyip görün,ne olacağını daha sonra fark edersiniz."