“Hep büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta –yetişkin hiç kimse yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum, nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey.”
.
.
Sevenler ve sevmeyenler diye ikiye ayrılmış bu kitabın okuyucuları. Ben sevenler kitlesine eklendim. Kitaptan önce de @masadergi 'sinin eylül sayısını okurken yazarın hayatı hakkında bilgi sahibi oldum. Kitabı da bir nevi otobiyografik özellikler taşıyormuş. Bunu bilerek okumak kitabı daha iyi anlamaya olanak sağlıyor bence.
.
.
Kitabımızın ana karakteri o belki de ergen olarak gördüğünüz Holden, aslında yazarın ta kendisi. Holden okulu sevmiyor, sürekli dersleri ile başı derde giriyor ve babasının yolladığı her okuldan atılıyor. Yazar da kendi idealleri uğruna gitmek istiyor ama babası buna izin vermiyor. Ama yine de kendi isteklerinden vazgeçmiyor Salinger. Bu durum bana kendi edebiyatımızdaki Oğuz Atay ve babasını hatırlattı. Aynı durum Salinger ve babası arasında da geçiyor. Bence bunlar hakkında bilgi sahibi olarak kitabı okursanız sevmeyen kitle de sever diye düşünüyorum.
.
.
Kitap bir dönem ahlâkî sebeplerle birçok kez sansüre takıldığı gerekçesi ile de yasaklanmış.