Doğum eyleminin mide bulandırıcı sayıldığı, birlikteliğin sadece zevk için olduğu, evliliğin, dinlerin olmadığı bir dünya.. Alfa, Beta, Delta, Epsilon sınıfları.. Alfalar en zekileri ve üstün ırk, Epsilonlar köle. Kişilik denilen kavram yok, şişedeyken nasıl şartlandırılmışsan öylesin. Hipnopedya (uykuda telkin) ile şartlandırılma sayesinde öğrenme gerçekleştiriliyor.
“Atıp kurtulmak onarmaktan iyidir. Yama artarsa refah düşer.” diye bir anlayışları var. Tüketime teşvik ediliyor insanlar böylece.
İnsanlar kendilerini kötü hissettiklerinde “soma” denilen ilacı alıyorlar ve kendilerine gelmiş oluyorlar. Acı çekmek bu insanlarda neredeyse hiç yok, hep mutlu olmalılar ve şehvetleri hiç bitmemeli.
Bizim dünyamızda ise biz, belki yıllarca acı çekiyoruz, sevdiğimiz insanlar tarafından teselli edilmeye ihtiyaç duyuyoruz. Geçici birliktelikler değil, ruhlarımızın birlikteliğini amaçlıyoruz. Biz çok az insana bağlanıyoruz ama sürekli mutluluk istiyoruz bu kişilerle. Oysa Cesur Yeni Dünya’da “Herkes, herkese aittir.” İstediğin zaman istediğini elde edebilirsin bu dünyada. İhtiyacının olmadığı şeyleri istemezsin.
Bir amaç uğruna savaşılmayan dünya, fazla iyimser. Her şey önünde hazır. Ne anlamı kaldı ki yaşamanın?
Vahşi John bu düşünceden yanadır. Sevdiklerin için bir şeylerini feda edebilmelisin, onların iyiliğini düşünürken gerekirse mutsuz olmalısın, sevdiğini gösterebilmelisin. Mutluluğa mutsuzluktan sonra erişmelisin. Yoksa doğuştan mutluluğun ne anlamı kalır. (Pardon, şişeden çıkarıldığından beri olan mutluluk mu demeliydim?)