“Sen, bana kâfisin.
Gözlerinin kahvesi,
gözlerimde pişene dek,
Hayalin, gözlerime kâfidir.
Meğer, karla karışık yağan şey,
özlemekmiş sadece...
Başka söze ne hacet,
özlemek bana kâfidir.
Yarınlar güzel olana dek,
anılar sevincime kâfidir.
Ellerimi ikindi buzlarına sürdüm,
dilimde melez şarkılar büyüttüm
Dışımı titreten bu kışı,
içimde bir güzel dövdüm.
Fındık çiçeklerini düşüne düşüne,
Sirkeciye kadar yürüdüm.
Bu eski trende,
bu kadar üşümek,
bugün için,
tenime kâfidir...”
“Gerçek anlamda yaşamak istiyorsan ye, iç, keyfine göre harca, çünkü hayat bir laboratuvarın ya da bir dükkanın tahta iskemlesinde ya da deri koltuğunda çalışmaktan ibaret değil.”
“Kendilerini unutarak ülkeleri için çalışmakla suçlanan onurlu insanların başına sıklıkla geldiği gibi, sıkıntılar ve yaralarının verdiği acıları içine atıyordu.”
“… Benim de tek bir duam var ve bunu dilim kopana kadar söyleyeceğim: Catherine Earnshaw, dilerim ben yaşadıkça sen de huzur güzü görme. Seni benim öldürdüğümü söyledin, o zaman hortla ve benim peşimi bırakma. Cinayete kurban gidenler, katillerine rahat vermezlermiş. Ben hayaletlerin yeryüzünde dolaştıklarına inanıyorum. O zaman yanımdan ayrılma benim! Dilediğin şekli al ve beni çıldırt! Yeter ki seni bulamayacağım bu dipsiz çukurun içinde bırakma beni! Ah, Tanrım! Bu kelimelerle anlatılamaz bir şey! Hayatım olmadan ben nasıl yaşarım? Ruhum olmadan nasıl yaşarım?”