“Seni bir makine biçimine sokmuşlar. Seçme hakkını elinden almışlar. Toplumun kabullendiği davranış türlerine boyun eğmek zorundasın. Seçme hakkına sahip olmayan kişi, kişiliğini yitirmiş demektir.”
Tanrı'nın istediği iyilik mi yoksa iyiliği seçebilme şansına sahip olabilmek mi? Kötülüğü seçen biri gerçekte iyiliğe zorlanan birinden daha mı geçerli Tanrı'nın gözünde?
Ve yanlış tanıdıklarında beni: çılgınlık bu ya, kendimden çok esirgerdim onları: kendime karşı sert olmaya alışkın, hatta çoğu zaman bu esirgemenin intikamını da kendimden alarak.
Kişi insanların arasında yaşadığında unutuyor insanları: çok fazla ön yüz vardır tüm insanlarda, - ne işi var orada uzağı gören, uzağa tutkulu gözlerin!
"Ne mutlu ki, ne kadar az şey yeterlidir, mutluluk için! Böyle demiştim bir zamanlar ve akıllı sanmıştım kendimi ama bir sövgüydü bu: bunu öğrendim şimdi. Akıllı deliler daha iyi konuşurlar."
Şimdi yalnızlığın kendisi yıpranıyor ve dağılıyor, ölüleri artık içinde tutamayıp da dağılan bir mezar gibi. Her yerde görülüyor mezarlarından kalkanlar.
Yüce ve daha yüce türden olsanız bile: içinizdski birçok şey eğri büğrü ve çarpık çurpuk. Çekiciyle sizi benim istediğim gibi düzeltecek bir demirci yoktur dünyada.
Acı der ki: "Yok ol! Git, ey acı!" Ama acı çeken her şey, yaşamak ister, olgunlaşsın ve neşelensin ve özlem duysun diye,
- daha uzaktakine, daha yüksektekine, daha aydınlık olana özlem duysun diye.