Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Caner Ozansoy

aşkımızsa, Haliç’in ölü sularında, kavruk bir sonbahar yaprağı, suyun üstünde kalakalmış, ufak bir çırpıntıda battı batacak bir kayıkçık kâğıttan
Reklam
... büyüklenmeyle sakatlanmış ölümsüz zaman tanrıçası, yaşamımızın külüstür resmi geçidine; ilençli ruhlarımızın cırlak karnavalına bakarak, hayatın kendisinden başkasına acımayan amaçları önünde hiçbir şeyin önemi olmadığının bilinciyle dimdik, arkasına bakmadan yoluna devam edip gidiyor.
Amat, Malta'ya doğru seyrederken akşam vakti gökyüzünü yağmur bulutları kaplamıştı. Çok geçmeden yağmur başlayacak gibiydi. Buna rağmen, yeniçerilerin en kıdemsiz neferleri olan karakullukçular, onca emekle yıkadıkları çamaşırları, pruva ile başaltı arasına gerilen kasavele halatına asıyorlardı. Emilio Santos, nâmı diğer 'Sakal' ise çubuğunu tüttürmekteydi. Artık nasıl cesaret ettiyse, aceminin biri çekine çekine bu ketum adama sordu: "Ağam! En iyi sen bilirsin. Ben bugüne kadar alt tarafı bir can aldım. Yüzlerce kişiyi öldürmek nasıl bir şey?" Sakal susuyordu. Sorusuna cevap alamayacağına hükmeden acemi tekrar işine dönecekti ki, o güne kadar 4.000 kadar adam öldüren yeniçeri şu cevabı verdi: "İlk kez öldürdüğünde bir değil, sanki bin kişiyi öldürmüş gibi olursun. Yeni doğmuş ve annesi tarafından emzirilen o bebeği öldürmüşsündür. Babasının başını okşadığı o çocuğu da, bir genç kıza aşkını ilân eden o delikanlıyı da, zavallı bir kadının kocasını da, savaşa giderken ailesi tarafından uğurlanan o masumu da... bütün bu kişileri öldürmüş olursun. İkinci kez birini öldürdüğünde alt tarafı bir tek kişi öldürmüşsündür. Üçüncü kez ise, kimseyi öldürmüş sayılmazsın." Cevabını alan karakullukçu sanki kendi kaderini görür gibi içe dönük gözlerle uzaklara bir süre baktı. Neden sonra bir an önce yıkaması gereken çamaşırlar aklına geldi ve elindeki dolamayı leğendeki küllü suya sokup çitilemeye devam etti.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İşte o anda kalyonun bütün postaları ve kaplama tahtaları gıcırdadı, sanki taşıdığı günah yüküyle gemi acı içinde inliyordu.
Kardeşliğin, uzun aradan sonra alevlenen dostluğun son pırıltıları da birazdan sönecek, burada, yatakhanede iki öğrenci, ranzada iki asker gibi yataktan yatağa konuşarak paylaştıkları ortaklık duygusu yok olacak, yerine, hayatlarını tokuşturan, birbirlerini yargılayan iki kocamış insanın soğukluğu yerleşecekti...
Sayfa 264Kitabı okudu
Reklam
Eğer denge denen şey hayatın akışına kendini bırakmaksa... Eğer kolay mutlu olmaksa denge, biraz dengesizleştim galiba...
Sayfa 233Kitabı okudu
... Ama kendisini iktidarda tutan sistemi değiştiremiyordu ve onun için her şeyden önce iktidar geliyordu. Halk avcılığına, törenlere, gelişme hakkındaki nutuklara kaçışı bu yüzdendi - oysa bu ezici sefalet ve cehalet ülkesinde hepsi ne kadar da boştu. Son derece hoş , cana yakın bir kişilik, zeki bir politikacı, trajik bir baba ve patalojik bir cimriydi. Masumları ölüme mahkum etti, suçluları da bağışladı . iktidarın kaprislerini, Saray siyasetinin labirentlerini, belirsizliği, karanlığı kimse aşamadı...
Sayfa 112Kitabı okudu
Duyduğum acıyı, çaresizliği bir düşünün: Baba Saray'da, oğlu Saray karşıtı. Sokakta beni, gösteri yapan ve taşlar fırlatan kendi oğlumdan polis koruyordu. Ona defalarca şunları söyledim: "Neden düşünmeye bir son vermiyorsun?
Sayfa 110Kitabı okudu
....Gel gelelim, Majesteleri, polisinden çok daha büyük bir kavrayış gücü göstererek, üzüntünün kişiyi düşünmeye, hayal kırıklığına, zırvalamaya ve ayaklarını sürümeye başlamaya götürebileceğini anladı ve bu yüzden İmparatorluk'un her yerinde zihin çelici olaylar, kutlamalar, şenlikler ve maskeli eğlenceler düzenlenmesini emretti. Soylu Majesteleri'nin kendisi de Saray'ı ışıklandırdı, yoksullar için ziyafetler verdi ve halkı sevince garketti. Tıkınıp dans ederlerken, Krallarını göklere çıkardılar. Bu yıllarca sürüp gitti ve bu eğlenceler halkın kafasını öyle doldurdu, zihinlerini öyle tıkadı ki, eğlenmekten başka şey konuşamaz oldu. Ayaklarımız çıplak, bizse şen şakrak, hey hey! Yalnızca düşünenler, yani her şeyin gitgide yozlaştığını, küçüldüğünü, çirkefleştiğini ve küflendiğini görenler, yalnızca onlar bu şakaları ve eğlenceleri teptiler. Bir baş belasına dönüştüler. Düşünmeyenler daha bilgeydi aslında; aldatılmalarına izin vermediler ve öğrenciler mitingler yapıp konuşmaya başladıklarında, düşünmeyenler kulaklarını tıkayıp sıvıştılar. Bilmenin ne yararı var ki, bilmemek daha iyiyken? Neden zor yoldan yapmalı, kolayı varken? Neden konuşmalı, çeneyi kapatmak daha doğruyken? Neden lmparatorluk'un işlerine burnunu sokmalı, evde yapacak onca iş varken, alışveriş yapmak gerekirken?...
Sayfa 109Kitabı okudu
... Dolayısıyla, belirli bir zaman geçtikten ve toprak dökülen kanları emip de, rüzgar dumanları savurduktan sonra, memurlar vergileri yeniden artırmaya başladılar, ama bu kez böldüler ve nazik, dikkatli bir şekilde torbalara doldurdukları için, köylüler hepsini taşıdılar ve hiç de rahatsız olmadılar...
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
... Haşmetmeap Efendimiz, basit bir ilkeyi anlamakta başarısız oldukları için bürokratlara çıkıştı: İkinci torba ilkesi. Çünkü halk, hiçbir zaman sadece tek bir ağır yükü taşımak zorunda kaldığı için, sömürü yüzünden isyan etmez. Sömürüsüz bir yaşamı tanımazlar, böyle bir yaşamın varlığını bile bilmezler. Hayal bile edemedikleri şeyi nasıl isteyebilirler ki ? Halk, ancak, tek bir harekette, adamın biri, onların sırtına ikinci bir yükü, ikinci ağır bir torbayı yüklemeye çalıştığı zaman isyan edecektir. Köylü, yüzüstü çamura kapaklanacaktır - sonra da ayağa kalkınca, bir balta kapacaktır. Bir baltayı kapar, kibar bayım, sadece bu yeni yüke dayanamadığı için değil -aslında onu taşıyabilirdi- başkaldırır, çünkü ikinci yükü sırtına ansızın ve belli etmeden koymakla, onu kandırmaya çalışmış, ona düşünemeyen bir hayvanmış gibi davranmış, zaten boğazlanmış olan onurundan geri kalanları da çiğnemiş, onu görmeyen, hissetmeyen ya da anlamayan bir aptal yerine koymuşsunuzdur. Bir insan, baltaya, cüzdanını korumak için değil, onurunu savunmak için uzanır ve işte, sevgili bayım, Majesteleri'nin memurları azarlama nedeni de budur. Kendi rahatları için, bu memurlar, yükü parça parça, küçük torbalarla yavaş yavaş artırmak yerine, koca bir çuvalı bir seferde yüklemeye çalışmışlardı halkın sırtına...
Sayfa 107Kitabı okudu
Açık ki, boyun eğme, sessizlik ve yükün sırtlanması ne kadar uzun sürerse, düşmanlık ve zalimlik de o kadar büyük oluyor.
Sayfa 106Kitabı okudu
Herkesten kuşku duymak yorucudur; güvenecek biri olmalıdır, yanında rahat edilebilecek biri.
Epikür şöyle der: ' Ya Tanrı kötülüğü önlemek istediği halde önleyemez, ya kötülüğü önleyebildiği halde önlemek istemez, ya kötülüğü ne önleyebilir, ne de önlemek ister, ya da kötülüğü önlemek ister ve önleyebilir. Kötülüğü önlemek istediği halde önleyemiyorsa güçsüz demektir; kötülüğü önleyebildiği halde önlemek istemiyorsa, ahlaksız demektir; ne kötülüğü önleyebiliyor ne de önlemek istemiyorsa hem güçsüz, hem ahlaksız demektir.' Kötülüğü önlemek istiyor ve önleyebilecek güçteyse neden önlemiyor Baba?"
Sayfa 122
Hoş bir kızdı. Bütün bu halleriyle Tanrıça olamadıysa, suç onda değil, artık Tanrılara güzel kızlar adamayan Paris'te ve içinde yaşanılan bu kötü çağlardaydı.
Sayfa 86
Yiğitleri yaratan cesaretten çok korkudur.
Sayfa 79
Reklam
Konvansiyon bütün bunların altından terörle kalkmaya çalışıyor, giyotinler işliyordu. Tanrılar susamışlardı çünkü !
Sayfa 73
"Görüyorum ki Gamelin yurttaş, dünya sorunlarında· devrimci olan siz, Tanrı sorununda tutucu, hatta gericisiniz. Robespierre ve Marat da sizin gibi. Artık, ölümlü bir kralın zulmünden kurtulan Fransızların, kraldan çok daha zorba, çok daha zalim olan bir ölümsüzün boyunduruğu altında kalmakta ısrar edişi pek ilginç. Cehennemin yanında Bastille'in, din mahkemelerinin suçluları attığı kızgın odaların sözü mü olur. İnsanlık, Tanrıları, zorba krallara bakarak, onlardan örnek alarak yarattı. Gökyüzündeki Tanrılar yeryüzündeki zorbaların bir kopyasıdır. Siz kraldan, zorbadan kurtulup kopyasına dokunmamak istiyorsunuz!"
Sayfa 53
Bu fırsatlarda hızla, oburcasına, neredeyse tarayarak bir sonraki açlık döneminden önce mümkün olduğunca çok şeyi zihnime atmaya çalışarak okuyorum. Yemek olsaydı bu, açların oburluğu; seks olsaydı, arka sokaklarda bir yerde hırsızlama ayakta sevişme olurdu.
Sayfa 134Kitabı okudu
Gülümsüyor. Ne kötücül ne de yabanıl bu gülümseme. Salt bir gülümseme, resmi bir gülümseme, dostça fakat biraz mesafeli, vitrindeki kedi yavrusuymuşum gibi. Seyrettiği fakat satın almayı düşünmediği.
Sayfa 101Kitabı okudu
Erkek dediğin başka kadınlar üretmek için kadının kullandığı bir araçtır sadece.
Sıranın aşınmış cilasına bir kalemle defalarca delinerek yapılmış bu oyma, kaybolan bütün uygarlıkların hüzünlendirici özüne sahip. Taş üstündeki bir el baskısı gibi. Bunu her kim yaptıysa, bir zamanlar yaşamıştı.
Reklam
Gerçekten etkili totaliter devlet, siyasi patronların ve onların yönetici ordularının tüm güçleri kendisinde toplayan hükümetinin, kölelerden oluşan nüfusu köleler köleliklerini sevdikleri için zor kullanmaksızın kontrol ettikleri devlettir.
Ancak daha ciddi bir şey eksik kalıyor. İnsanlığımızı tanımlayan davranışlardan biri yas tutma yetisidir. Ölülere gösterdiğimiz muamele yaşamın canlı maddelerden daha fazlası olduğu, önemimizin dünyevi biçimlerimizi aştığı inancımızın göstergesidir. Neandertaller örneğinde sadece bir kaç yüz tane uzun süre önce ölmüş bireyin müzelerde saklanan kalıntıları değil, bir kaç yüz bin yıl yaşamış ve belki de günümüzden 600.000 yıl önce ortak bir atayı paylaştığımız bir türle ilgili hatıralar sözkonusu.
Sayfa 209Kitabı okudu
İnsanlık tarihi, insanların başka nüfusların akınlarıyla yok edilişinin örnekleriyle dolu. Bu bir bakıma insanlık durumunun bir parçası olagelmiştir. Bu örneklerde genellikle yerliler ile koloniciler arasında düşük (ve bazen ciddi) düzeyde melezlenme olmuştur. İki nüfusun da açıkça aynı türden olduğu tarihsel örneklerde, bir tarafın yenilgisini onların biyolojisine atfetmek ırkçılıktır. Neandertal örneğinde biyolojiler gerçekten farklıdır. Onlar daha güçlü, belki hayatta kalmak için daha fazla gıdaya ihtiyaç duymakta ve beyinlerinin ön korteksleri daha küçüktür. Daha hızlı olgunlaşmışlardır. Beyinleri bizim beyinlerimizin doğumda sahip olduğu şekli korumuştur ve devreleri muhtemelen farklıdır. Fakat farklı demek mutlaka daha aşağı demek değildir. Farklı bir zihnin de insan zihni olabileceğini kabul etmeye hazır mıyız?. Bunlardan herhangi biri bizim gibi gelişme potansiyellerinin olmadığı anlamına mı geliyor?. Tüm tarafların üzerinde anlaşılabileceği tek şey Neandertal yaşam tarzının ve vücut şeklinin hayatta kalmadığıdır.
Sayfa 188Kitabı okudu