Bizi yargıladığınız bu yerde çok yakında siz yargılanacaksınız!
Her birey bu kader vaktinde elinden geldiğince kendini savunmalı… Ve insanlığın kırbacına, faşizme ve mutlakiyetçi devleti andıran her türlü sisteme karşı mücadele etmelidir. 18 Şubat 1943 sabahı “Beyaz Gül” imzalı el ilanları Münih Üniversitesi’nin bahçesini kaplar. Bildirinin bir bölümünde yukarıda alıntı yaptığım sözler varken; geri kalanında
İnsan adı verilen varlık, içinde "dönüşebilen tek varlık" olmasıyla insandır. Bu varlık, henüz cehalet dönemindeyken, bilmediği alanlardan elbette korkacaktır. Bu korku, onu sömürmek isteyen odaklar tarafından bulunmaz bir nimettir. Ama farkındalığı ve bilgisi arttıkça, insan adı verilen bu varlık artık uydurma olan şeyleri gerçeklerden ayırt edebilmeye başlar. Bu durumda, ona din adı altında anlatılan hurafeleri dinin özünden ayırabilmeye başlar. Yani gerçek anlamda dindar olmak üzere bir adım atar. İşte sözde din otoritelerinin tahammül edemediği şey, aslında insanın insanlığa, olgunluğa, bilgiye ve farkındalığa adım atarak, onların hurafelerinden özgür hale gelmesidir. Daha da ilginci, sözde din otoritelerinin aslında istemediği şey, bir insanın dininin özünü anlamasıdır. Bu nedenle, nerede din adına bir otorite kurulmuşsa, orada sömürü ihtimali yüksektir. Otorite sahibi otoritesini kaybetmek istemez. Ve bunun için de, insan gibi insana karşı, koyun gibi sürülere muhtaçtır. Yani destekleyeceği şey farkındalık değil, cehalettir. Özetle; sözde din otoritelerinin çoğunun bugünkü işlevi, hakiki dini unutturmak şeklindedir. Ve o dinin peşine düşenleri durdurmak. Bu nedenle; sorgulamamak, dünya üzerindeki en büyük kumar ve israftır. İnsanı bu ellerin içine düşürüverir. Peki sorgulanmamış bir inançla hakikate denk gelme şansı var mıdır? Elbette... Bu sınırsız varoluşta yok yoktur. Ama oranlar vardır... Bu durumda; dünyanın en fazla kaybettiren kumar makinesini sadece bir kez deneyip en büyük ödülü kazanma şansı, sorgulanmamış bir inançla işin aslını bulabilme şansından çok daha fazladır... Çağrı DÖRTER
Reklam
İnsan adı verilen varlık, içinde "dönüşebilen tek varlık" olmasıyla insandır. Bu varlık, henüz cehalet dönemindeyken, bilmediği alanlardan elbette korkacaktır. Bu korku, onu sömürmek isteyen odaklar tarafından bulunmaz bir nimettir. Ama farkındalığı ve bilgisi arttıkça, insan adı verilen bu varlık artık uydurma olan şeyleri gerçeklerden ayırt edebilmeye başlar. Bu durumda, ona din adı altında anlatılan hurafeleri dinin özünden ayırabilmeye başlar. Yani gerçek anlamda dindar olmak üzere bir adım atar. İşte sözde din otoritelerinin tahammül edemediği şey, aslında insanın insanlığa, olgunluğa, bilgiye ve farkındalığa adım atarak, onların hurafelerinden özgür hale gelmesidir. Daha da ilginci, sözde din otoritelerinin aslında istemediği şey, bir insanın dininin özünü anlamasıdır. Bu nedenle, nerede din adına bir otorite kurulmuşsa, orada sömürü ihtimali yüksektir. Otorite sahibi otoritesini kaybetmek istemez. Ve bunun için de, insan gibi insana karşı, koyun gibi sürülere muhtaçtır. Yani destekleyeceği şey farkındalık değil, cehalettir. Özetle; sözde din otoritelerinin çoğunun bugünkü işlevi, hakiki dini unutturmak şeklindedir. Ve o dinin peşine düşenleri durdurmak. Bu nedenle; sorgulamamak, dünya üzerindeki en büyük kumar ve israftır. İnsanı bu ellerin içine düşürüverir. Peki sorgulanmamış bir inançla hakikate denk gelme şansı var mıdır? Elbette... Bu sınırsız varoluşta yok yoktur. Ama oranlar vardır... Bu durumda; dünyanın en fazla kaybettiren kumar makinesini sadece bir kez deneyip en büyük ödülü kazanma şansı, sorgulanmamış bir inançla işin aslını bulabilme şansından çok daha fazladır... Çağrı DÖRTER
HK
O yaşiyor Ben varım. Yaratilmayi Alemlerin Rabbi olan Allah yaratiyor ise yaratilmada bir beis aramak yersizdir. Mesele senin ne oldugundur. (اقْرَأْ كِتَابَكَ كَفَىٰ بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًا * مَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا ۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۗ وَمَا
İnsan adı verilen varlık, içinde "dönüşebilen tek varlık" olmasıyla insandır. Bu varlık, henüz cehalet dönemindeyken, bilmediği alanlardan elbette korkacaktır. Bu korku, onu sömürmek isteyen odaklar tarafından bulunmaz bir nimettir. Ama farkındalığı ve bilgisi arttıkça, insan adı verilen bu varlık artık uydurma olan şeyleri gerçeklerden ayırt edebilmeye başlar. Bu durumda, ona din adı altında anlatılan hurafeleri dinin özünden ayırabilmeye başlar. Yani gerçek anlamda dindar olmak üzere bir adım atar. İşte sözde din otoritelerinin tahammül edemediği şey, aslında insanın insanlığa, olgunluğa, bilgiye ve farkındalığa adım atarak, onların hurafelerinden özgür hale gelmesidir. Daha da ilginci, sözde din otoritelerinin aslında istemediği şey, bir insanın dininin özünü anlamasıdır. Bu nedenle, nerede din adına bir otorite kurulmuşsa, orada sömürü ihtimali yüksektir. Otorite sahibi otoritesini kaybetmek istemez. Ve bunun için de, insan gibi insana karşı, koyun gibi sürülere muhtaçtır. Yani destekleyeceği şey farkındalık değil, cehalettir. Özetle; sözde din otoritelerinin çoğunun bugünkü işlevi, hakiki dini unutturmak şeklindedir. Ve o dinin peşine düşenleri durdurmak. Bu nedenle; sorgulamamak, dünya üzerindeki en büyük kumar ve israftır. İnsanı bu ellerin içine düşürüverir. Peki sorgulanmamış bir inançla hakikate denk gelme şansı var mıdır? Elbette... Bu sınırsız varoluşta yok yoktur. Ama oranlar vardır... Bu durumda; dünyanın en fazla kaybettiren kumar makinesini sadece bir kez deneyip en büyük ödülü kazanma şansı, sorgulanmamış bir inançla işin aslını bulabilme şansından çok daha fazladır... Çağrı DÖRTER
Her gün hayvan, bitki, dil, meslek türleri yok oluyor. Zenginler gittikçe zengin oluyor, fakirlerse daha fakir. Her gün daha çok bilen bir azınlık ve daha az bilen bir çoğunluk var. Cehalet ürkütücü şekilde yayılıyor. Zenginliğin yeniden dağıtımında çok büyük sorunumuz var. Sömürü şeytani boyutlara vardı . Çokuluslu şirketler dünyaya hükmediyorlar. JOSE SARAMAGO
Reklam