Dünya tarihi tek başına mücadele ederek birçok şeyi değiştiren, eninde sonunda gerçeklere gözü açık, cehalete ve zorbalara karşı savaşan insanların hikâyeleriyle doludur.
Yalnız, sadedi unutuyoruz. İngiliz'e, bütün bildiklerimi kitaplardan, iyi bir kütüphaneden öğrendiğimi söyledim. Ne zaman uçağa binsem, öncelikle okumak istediğim bir kitap bulundururum yanımda; hele şu son günlerde hayli kabarık bu kitapların sayısı. Beyazlara karşı verdiğim mücadele gereği her gün dışarıda bulunmak zorunda kalmasam, hayatımın bundan sonrasını yalnız okumakla geçirirdim, sırf merakımı gidermek için; çünkü meraklı olmadığım bir konu gösteremezsiniz hemen hemen. Benim gibi her an zindanı boylamakla burun buruna yaşamış bir başka kişi daha düşünemiyorum. Zindan, bütün gücümle okumaya yüklenme fırsatı verdi bana. Hayatım bundan daha değişik olsaydı, ya da bir üniversiteye gitmiş olsaydım bu kadar toplayamazdım dikkatimi kitaplarda. Universitelerde zihnin çok yönlü bölünmesinden, koşan koşana bir akından, öğrenci bölünmelerinden, kıvır zıvırdan başka bir şey yok; sanıyorum ki üniversitelerin en büyük derdi de bu. Günde on beş saatlik yoğun bir çalışma ortamına girerek cehaletime meydan okuyabilmem, zindandan başka nerede mümkün olabilirdi?
...rızkını vermediğimiz, veremediğimiz müddetçe ne çocuk, ne nüfus isteyemeyiz. Karnını doyuramadığımız, sıhhatini koruyamadığımız, tahsilini temin edemediğimiz her çocuk, "bu memlekete yüz milyon lazım" diyenlerin gözüne, onları gaflet uykularından uyandırmak için sokulmuş birer parmaktır. Bize yarının hastanelerini, darülacezelerini, cezaevlerini dol- duracak, cahil, mesleksiz, serseri yüz milyonun lüzumu yok! Bize, insan gibi yaşamak, hayatın nimetlerinden istifade etmek imkânlarına, hiç olmazsa bu sakat tedbirleri tavsiye edenler kadar sahip yirmi milyon vatandaş, daha faydalıdır. Bunun için işi kabuğundan değil, çekirdeğinden ele almak, evvelâ bu memlekette sefaletle, cehaletle içtimai müsavatsızlıkla, hulâsa bütün gerçek taraflarla hep birden mücadele etmek lazımdır.