Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Evet, nefret ediyordum sabahları yataktan çıkmaktan. Hayata yeniden başlamak demekti, bütün geceyi yatakta geçirince insan kolay kolay vazgeçemeyeceği bir mahremiyet geliştiriyordu yatağı ile. Ben hep yalnız biri olmuşumdur. Bağışlayın, kafadan biraz, kontağım galiba, ama arada sırada ayaküstü yapılan bir düzüşmeyi saymazsak, dünyadaki bütün insanlar yok olsa umurumda olmaz. Evet, hoş değil, biliyorum. Ama bir sümüklüböcek kadar hoşnut olurdum; beni mutsuz eden insanlardı sonuç olarak.
İntihara meyilliydim, zaman zaman ağır bunalımlara giriyordum, kalabalığa ve özellikle de sıraya girip beklemeye tahammülüm yoktu. Ve hayatlarını sıraya girip bekleyerek geçiren bir toplum olmaya doğru gidiyorduk. Havagazı ile intihar etmeyi denemiş, başarısız olmuştum. Ama başka bir sorunum vardı. Sabahları yataktan çıkamıyordum. Nefret ediyordum yataktan çıkmaktan.
Reklam
topluma uyum sağlayamadım nedense. insanlardan hoşlanmıyorum. toplumun bir parçası olma isteği duymuyorum, ait değilim, gayem yok.
Sayfa 99 - seni seviyorum albertKitabı okuyor
Çok zor hem de...
• ❝ —Çok ölüm vardı böyle ve ölümü bilmemize, hemen hemen her gün düşünmemize rağmen, sıra dışı ve sevilen birinin ani ölümüyle karşılaştığımızda zordu ölümü kabullenmek. ❞ •
Sayfa 184 - Parantez YayınlarıKitabı okuyor
O psikiyatrlardan biri ile bir süre konuştuktan sonra insanın aklından şüphe etmemesi mümkün değildi. Psikiyatrların çoğu kendi akıllarından şüphe ettikleri için psikiyatr oluyorlardı. Bir deli için en kötü şey kendi aklını tahlil etmesidir, karşı tezlerin hepsi palavradır.
kanepeye oturup bacak bacak üstüne attı, gülümsüyordu bana. iyi olacaktı, nihayet, bir süre için.
Reklam
hiçbir erkeğin bedeline katlanamayacağı kadınlar vardır, ama birinin bıraktığı yerden devam edecek bir ahmak çıkar mutlaka, o yüzden onu terk etmekten ötürü bir suçluluk duymadım.
''Benim hayatım, benim seçimlerim, benim hatalarım, benim sorunlarım, benim yalnızlığım. Yani özetle sizi ilgilendirmez.'' | Charles Bukowski |
Keza Tolstoy savaş ve barış benim için Gogol'un Palto'sundan sonra okuduğum en büyük fiyasko.
kalsın burada
Şefin çalmaktan hoşlandığı, benim klasik müziğin yuva sınıfına dahil edeceğim parçaların bazıları; Offenbach'in La Vie Parisienne'i. Ravel'in Bolero'su, Rossini'nin La Gazza ladra uvertürü, Çaykovski'nin Fındıkkıran Süit'i (şeytan bizi korusun!), Bizet'nin Carmen'i, Copland'in Meksika Salon'u, de Falla'nin Üç Köşeli Şapka Dansı, Elgar'in Debdebe ve Tantana Marşı, Gershwin'in Mavi Rapsodi'si (şeytan bizi iki kez korusun!); ve şu anda aklıma gelmeyen bir sürü parça daha...
Reklam
toplumun tamamı karıncalara ve hamamböceklerine sunulan bir doğum pastası denli anlamsız
aslında bütün korkunç gerçek kimsenin elinden hiçbir şey gelmediğiydi - şairler şiir yazamıyorlardı, tamirciler arabaları tamir edemiyorlardı, dişçiler diş çekemiyorlardı, berberler saç kesemiyorlardı, cerrahlar neşterle çuvallıyorlardı, çamaşırhaneler gömleklerini ve çarsaflarını yırtıyor, çoraplarını kaybediyorlardı; ekmeklerden ve fasulyeden diş kıran küçük taşlar çıkıyordu; futbolcular korkaktılar, telefoncular sübyancı; valiler, bakanlar ve baskanlar örümcek ağına yakalanmış sümüklüböceklerin sağduyusuna sahiptiler, falan filan falan filan, karanlık ve yağmurlu, ayık kal be adam, dağılma..
''Benim hayatım, benim seçimlerim, benim hatalarım, benim sorunlarım, benim yalnızlığım. Yani özetle sizi ilgilendirmez.'' | Charles Bukowski |
devrimcinin iyisi yoksul adamdan çıkar; ben devrimci bile değilim, yorgunum sadece, ne boktan bir hayat yaşamıştım!
Nefret ettiğin insanla iyi geçinme çabasına siz medeniyet diyorsunuz, ben sahtekarlık diyorum.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.