“Yaşlandıkça kötülüğün akıl hastalığıyla bir ilgisi olmadığına daha çok inanır oldum. Hepimiz bir şekilde kötülük yapmaya eğilimli canlılarız; ancak bu eğilimimiz bizi temize çıkarmaz. Aslında her birimiz kişilik bozuklukları yaşayan hastalıklı insanlarız. Ama ne kadar hasta olduğumuzu belirleyen şey eylemlerimiz oluyor. İstediğimiz kadar kanun önünde herkes eşit diyelim, kimse birbirine denk olmadıkça bunun bir anlamı yok. Veba salgını zamanında öksüren denizcileri derhal gemiden atarlarmış. Haklılarmış da. Adalet felsefi açıdan da, yargı açısından da bir kör bıçaktır çünkü. Sahip olduğumuz tek şey iyi ya da kötü bir sağlık durumundan ibarettir, dostlarım.”
“Yaşamımın başarısız olmadığını bilmem ve buna inanmam gerekiyordu. Birtakım özel amaçlar ve yüksek maksatlar uğruna şimdi (bu zamanda ve bu Rusya’da) benim gibilerin, tanınmadan, isimsiz ve metin yaratma becerisiyle yaşamaları gerektiğine inanmam gerekiyordu. Underground. Sözsüz yaşamayı denemek, başkaları yaşıyorlar ya, susarak yaşamak risk midir değil midir; işte bütün mesele bunda ve ben - ilklerden biriyim. Tanınmazlığımı bir yenilgi olarak görmedim, onlarla berabere kaldığımızı bile düşünmedim - zaferdi benim için tanınmazlık. “Ben”imin metinlerimi aşması gerçekliği. Adımımı ileri attım.
“Bilim bize sadece çirkin yaratıklar olduğumuzu söyler ama kendimizi hiç de böyle hissetmeyiz. Yaratıkların bedenine hapsolmuş melekler gibi hisseder ve ömür boyu kendimizi aşmaya açlık duyarız.”