Nefsimize güvenmeyelim. O bizi dostu olduğu Şeytanın dostu yapmak ister. Şeytanın dostlarından uzak duralım. Taşlanmış, lanetlenmiş Şeytanın şerrinden ve Hannas’ın vesvesesinden Allah’a sığınalım. Heva ve heveslerden uzaklaşalım. Dünya oyun ya da eğlence yeri değil. Bizim boşa geçirecek bir saniye zamanımız yok aslında, boşa harcayacak bir kuruş paramız da yok, feda edecek tek bir insanımız olmadığı gibi. “Bana kimse karışamaz” demeyin, bize yanıldığımızda bizi uyaracak, bize öğüt verecek dostlara ihtiyacımız var. Ama ne öğüt veren kaldı, ne öğüt alan. Öğüt veren kişilerin öğütleri de aslında “öğüt” değil. Eskilerin “Kaht-ı Rical” dedikleri bir “adam yokluğu” döneminden geçiyoruz. “Cilalı adam devri”. Adam dediklerinizin kıymeti, banka cüzdanı ile tartılıyor.
Kur’an-ı Kerim bizim temel rehberimiz olmalı. Tabii, onu rehber edinmenin birinci şartı okumak. Hem lafzını, hem manasını. Onun manasını doğru anlamak için Hadis, “siret” ve “sünnet”i, “nüzul” ve hadislerin “vürud sebebi”ni bilmek gerekiyor. Bilmek yetmiyor, anlamak gerekiyor. Anlamak yetmiyor iman etmek gerekiyor. İman edince de onu yapmak gerekiyor. Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmamız gerekiyor. Okuyan var mı ki, ötekilere sıra gelsin.