Merhaba 1000 K ailesi. Uzun zamandır listemde olan bir kitabı bugün bitirdim. Tarih ve mitolojiyi her zaman seven bendeniz bu seferde, adından sıkça söz ettiğimiz refah seviyesi yüksek ve huzurlu olan ülkelerin bulunduğu coğrafyanın tarihine daldı.
İskandinav mitolojisine hayranlığım aslında Marvel çizgi romanlarına ve film serileri ile Thor ve
Haber izlerken, şu Nihal-Bahar Candan kardeşlere denk geldim. Konuşurken çizgi film karakteri Ördek Donald Duck gibi ses çıkaran kız, insanları 90 milyon dolandırmış. Tam bir sinsi, saman altından su yürüten cinsten.. Amiyane tabirle; yemedikleri b'k kalmamış. Lakin "Gerçeklerin geç de olsa ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır." Ya da bir başka deyişle; Yazın yediğin hurmalar...
intihar gibi karanlık bir durumdan söz ederken o ruh haline bu kadar uzak olabilmek, karakteri yüzeysel bir çizgi film karakterinin ötesine çıkaramamak inanılmaz amatör gözüküyor kitap boyunca. galiba çoksatan olmak için derinlikten olabildiğince uzaklaşmak gerekiyor. bir yandan anlıyorum neden bu kadar çok insanın okuduğunu ama ben kendime dair en ufak bir ortaklık kuramadım karakterle. intihar ruh halindeki insanların ne hissettiğine bu kadar iyimser bir yerden bakıyor olmasını da çok sorunlu buluyorum yazarın. iyi niyetle yazılmış belli insanları pozitif bir yere çekmeye çalışıyor ama bunu o kadar beceriksiz bir biçimde yapıyor ki insanların yaşadıklarını hiç anlamıyor hatta onlarla dalga geçiyor gibi bir his uyandırıyor, aşırı bunaldım okurken. bir de kişisel gelişim kitabı yazmak istiyorsa yazsaydı keşke cidden bunu romanımsı bir ürüne dönüştürmeye gerek var mıydı bilmiyorum. iyi bir fikirden yola çıkılmış çok farklı noktalara götürebilecek bir kitapken hayata, pişmanlıklara, insanların kendini gerçekleştirmesine dair büyük büyük laflar etmeye çalışan bir şeyin ötesine geçememiş bana kalırsa.
Sinemaya defalarca uyarlanmış ve Nutty Professor'dan Hulk'a, Sister Hyde'dan Harvey Two-Face'ye değin çizgi romana ve perdeye akrabalar yaratmış, korku folklorunun ve gotik edebiyatın en önemli klasiklerinden. Stevenson'un rüyasının bizlere açtığı kapıda, insan doğasının esasen kötü ve terbiye edildiği oranda iyilikle kuşanmış farklı iki kutbunu, heyecanı son ana değin koruyan bir izlekte deneyimliyoruz. Film uyarlamalarında eklenen kadın karakterlerin aksine, burada doktorun meslektaşları ve yakın dostları ile hizmetkarları anlatıya hizmet eder. Klasik tragedyayı izleyen Frankenstein gibi Jekyll da ürkünçten ziyade trajik sonu tercih etmiştir. Bu kısa romanın herhalde hakkı en çok verilecek yanı atmosfer yaratmadaki başarısıdır. Londra sokakların o tekinsiz, puslu havasını solumak her bibliyofilin ve sinefilin hayalidir, burada bunu nefes nefes içinize çekmek mümkün.
Sinema demişken, Universal Monsters serisinin başladığı yıllarda Paramount da Dr. Moreau'nun Adası (Island of Lost Souls, 1932) ile birlikte bu filmin en iyi uyarlamalarını çekmiştir, Fredric March'ın Oscarlık performansıyla -daha sonra John Carpenter'in Halloween'inde de kullanılacak biçimde- giriş sekansı tamamen ana karakterin gözünden verilir (1931). Nihayetinde karakteri aynadaki aksiyle görürüz. 1941'de Spencer Tracy, Ingrid Bergman ve Lana Turner'li bir versiyon ile beraber yakın dönemde mini diziler ve Hammer döneminde Dr. Jekyll ve Sister Hyde gibi uyarlamalar ve dahi Michael Caine'li mini dizi Jack the Ripper'daki portreleme akıllarda kalır.
Her kütüphanede olması gereken bir kitap, diyerek incelemeyi noktalıyorum.
Dr. Jekyll ile Bay HydeRobert Louis Stevenson · İş Bankası Kültür Yayınları · 201519,9bin okunma
"Düşünüyorum, öyleyse varım," pek çok yerde kullanılan, faili ve nesnesi değiştirilerek söyleyen kişinin çıkarına hizmet eden, artık söylene söylene dillere persenk olmuş, monotonlaştığı için sıradan hale gelmiş bir söz. Ama sanırım bu kitap bu sözün en güzel haliyle kullanıldığı yer olabilir. (Büyük ihtimalle Descartes'ın