“Herkes tekeşliliğe inanmaz, ama herkes inanıyormuş gibi yaşar” diye başlıyor Adam Phillips’in Tekeşlilik’i. Cümle ilk başta kulağa hoş geldiği kadar doğru da geliyor. Oysa biraz dikkatli düşününce “inanıyormuş gibi yaşamak” demek, tümden aşk duygusuna yapılmış bir haksızlık sanki. Kitabın başka yerinde Philips “Aşık olmak, tekeşlilik sorununu onu geçersiz hale getirerek çözer” de demiş zaten. Kendi kendini çürüten akıl yürütmesi olduğu için ilaveten bir şey söylemeye gerek yok.
İnsanın tekeşli olmadığı ya da daha doğrusu olamayacağı bu kadar çok bilinen bir şey olsa da çokeşlilik deyince her nedense akla hep erkek tarafı gelir. Ortadoğu ülkelerine nazaran cinsel devrim yaşayan birçok Avrupa ülkesinde, çokeşliliği yaşama hakkı kadına -da- verilmiş olsa da algıların kodladığı bakış açısının çıtası tahminlerdeki gibi yüksek değildir. Gene o çok bilinen denklem: Erkek yaparsa erkekliğinden, kadın yaparsa aşüfteliğinden, yellozluğundan, şıllıklığından, hafifmeşrepliğinden vs… yapmıştır