Devam etmeden önce, Sürrealizm’in ne tür ahlaki erdemlere sahip çıktığını bilmek yararlı olacaktır, o köklerini hayatın içine daldırır, ve şüphesiz tesadüfi olmayarak, bu devrin hayatının içine. Çünkü ben bu hayatı gökyüzü, bir saatin sesi, soğuk, bir keyifsizlik gibi anekdotlarla dolduruyorum, yani, ondan kaba bir tavırla bahsetmeye başlıyorum. Böyle şeyleri düşünmek, fırtınalarla yıpranmış bu merdivenin herhangi bir basamağında durmak–hiçbirimiz, çileciliğin son derecesini de geçmedikçe, böyle şeylerin ötesinde değiliz. Yetersiz olanın, saçmanın, güzel ve çirkin, doğru ve yanlış, iyi ve kötü arasındaki farkın ötesine geçme arzusu, aslında bu anlamsız zihinsel imgelerin iğrenç kazanından doğmuş ve ayakta kalmıştır.
yaşım yirmi altı.
sana kırk senedir aşığım.
hayat kadar berrak,
ölüm kadar karmaşığım.
yüreğim kirli bir gökyüzü,
sense dolunay...
ruhunu esir alan sarmaşığım!
titreşirken kalplerimiz ankara soğuğunda