Kimin için, niçin savaşıyoruz? Her gün kuşku artı yor, onunla birlikte korku da. O hale geldim ki, hayatımın en dayanılabilir anlan, elde tüfekle geçirdiğim anlar oluyor. Savaşırken düşünecek ne gücüm var ne zamanım. Hayatımı korumak için, hayvan gibi savaşmaktan başka bir şey yapmıyorum. Ama kargaşalık sona erince korkunç soru, bir yılan gibi gırtlağını şişirerek karşıma dikiliyor. Yalan ve haksızlık uğruna, Yunanistan’ı köle kılmak, kurtarılmaya hak kazanmayanları kurtarmak için çarpışan biz miyiz yoksa?
Biz miyiz satılmışlar, hainler? Dağdakiler 1821’in haydutları mı yoksa? Haklı olan, uğruna hayatımı feda edebileceğim dava hangisi? Bir savaşçı için bundan daha büyük işkence olamaz, sanıyorum. Komutan, bu sabah, orduya katılmak istemedikleri için beş genci, beş yakışıklı delikanlıyı kurşuna dizdirdi. Böylesine yüce bir yiğitliğe, ölümü hiçe saymaya yol açan ideal, haksız olabilir mi? Bütün gün, kendi kendime hep bunu sordum durdum. Ama yanıtını bulamadım. Çünkü tanıdığım Kara Takkeliler var, en az onlar kadar yürekli davrandılar.
Birçokları anlamayacak olsa da anlatmak zorunda olduğumuz, gecemizi gündüzümüze katarak insanlara hatırlatmakla yükümlü olduğumuz şeyler var. Her ne kadar menfi duyguların coştuğu bir hengâmda, akıl ve analiz gözden düşse de bir okuyan, bir lahza olsun üzerine düşünen birileri olur diye anlatmamız gereken şeyler var. Zira menfi galeyan, tarih
"Bazen bu dağdakiler için ne düşünüyorsun diye soruyorlar. Daha önce de açıkladım, insanlığın, kanunun olmadığı yerde, insan haklarından söz edilmediği bir yerde başka ne yapılabilir ki?"
Bizi yönetenler dağdakiler için sivrisinek, doğudaki halkımız için bataklık tabirini kullandılar uzunca bir süre. Ama kimse ne sivrisineği anladı ne de bataklığı.
Türkiye'nin terörle mücadelesinin en çatışmalı, en yoğun zamanlarının yaşandığı doksanlı yılların ortalarında, 31 Mart 1995 günü PKK'lılar tarafından iki gazeteci kaçırılarak yirmi altı gün boyunca alıkonulur. Bu yirmi altı gün süresince, kaçırılan gazetecilerden kitabın yazarı Kadri Gürsel ile arkadaşı Fatih Sarıbaş, mor dağlarda zorunlu bir seyahate çıkarlar. Kadri Gürsel, kimi gün bir mağara kovuğuna sığınıp, kimi gece yağmurun altında sabahlayarak açlıkla, ölüm korkusuyla, doğayla ve bulundukları ortamla mücadele ederken sadece yaşadıklarını değil, dağın görünmeyen yüzünü de yansıtıyor eserinde.
Yazarın tabiriyle insanları içine hapsoldukları "şu kadar terörist ölü ele geçirildi" parantezinin dışına çıkarabilmek ve bilgi açlığını mümkün olduğunca doyurabilmek amacıyla yazılan Dağdakiler, baştan sona bir belgesel başyapıt niteliği taşıyor.