"Kıyamet günü olduğunda, ben mizanın yanında bulunuyorken, ümmetimden bir genci, melekler yüzüne ve ardına vura vura getirilirler.
O da bana sarılarak:
'Ya Muhammed (ﷺ) Sana sığındım, medet senden!'
Bhnun üzerine ben;
'Ey Rabbimin melekleri! Bunun günahı nedir? derim.
Onlar;' Ramazan ayına ulaştı da onda bile tevbe etmeyip Allah'a isyan etti, Allah da onu aniden (öldürüp huzuruna) aldı.' derler.
O zaman ben:' Ne kötü gençmişsin! derim.
Böylece ne o beni bırakır, ne de melekler onu bırakırlar. Sonra ben ona şefaat edip Allah'u Teala'dan yardım istemek üzere:
'İlahi Ümmetimden bir genç (ne olur, bunu azaptan kurtarır mısın?) derim.
Allah'u Teala da: 'Onun hasmı Ramazan ayıdır' buyurur.
Ben de: Ramazan ayıyla davalı olandan uzağım! Ramazanın hürmetini tanımayana kim şefaat edebilir? derim.
İşte o anda Allah'u Teala: 'Senin uzak olduğun kimseden Ben de uzağım' buyurur.
Böylece kendisi cehenneme götürülür.
Bir vaka grubu ortak bir nokta ihtiva ediyor ise taraflarca aynı kararın ortaya çıkması umulur. Birbirinin yerini alabilecek davaları birbirine zıt ilkeler üzerinden karara bağlamak büyük bir adaletsizlik meydana getirecektir. Bir dava eğer dün ben davalı olduğumda benim aleyhime sonuçlanmışsa, bugün davacı olduğumda da aynı yargılamayı beklerim. Farklı kararlar gönlümde bir yadırgama ve yanlışlık duygusunu ortaya çıkarır ve haklarımın ahlaki ya da maddi bir ihlalini teşkil eder.