Ben bu kitabı çok sevdim. Gerçekliğin bir birine girdiği, birçok altmetin barındıran, bol bol zihin oyunlarıyla okuyucuyu merakta tutan aynı zamanda arkaplanında sakladığı yoğun bir melankoli, yalnızlık, unutulmuşluk ve olmamış şeylerin olmuş olma olasılıklarının sızısını, sancısını, imgelerle okuyucusuna iğnelemesiyle okunması keyifli olduğu kadar bitirildiğinde de ağızda ağır bir tat bırakan, hatta insanın içine biraz endişe ve dahi korku bile bırakabilme kapasitesine sahip bir eser.
Kitapların insanda bazı değişik düşünceleri ve olmadık alışkanlıkları doğurabileceğini bu romanda bir daha gördüm. Çünkü ne zaman okul zamanlarında bulunduğum sınıfları, akşamüstü öğrencilerin eve gitmesiyle sessizleşen loş holleri hatırlasam, içimden bir ses şimdiden geçmişe seslenmeye çalışır; Orada mısın Jake?..
Uçurum insanları Jack London'ın Londra'nın fakir semtlerinde bizzat kılık değiştirerek edindiği gözlemlerinden oluşur. Romanda değinilen sorunlar sadece 1900'lü yıllara özgü fırsat eşitsizlikleri, sefalet bataklıkları ve yoksulluk değildir. Taa günümüze kadar mekan ve zaman sınırlarını aşarak gelen, hayatı kazanmak oyununda bitap düşenlerin, temel ihtiyaçları bile tedarik edemeyen ve adına yaşanmış bir hayat demeye dilimizin varmayacağı öğütülmüş hayatlarıyla sefalet içinde mezara sürüklenen korkunç, dehşet verici ve bir o kadar devasa yığınların portresini çizer. Ve okuyucuyu, yani bizi bu gerçeklerle yüzleşmeye davet eder.