Şehrime gel sevgili. Yarın çık gel. Bırak her şeyi, bir bekleyenim var de gel. Gel ki bu şehir adımlarınla anlamlansın. Gel ki bu şehir nefretim olmaktan çıksın. Gel ki nefes alayım. Gel.
Yani öyle ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için...
Reklam
DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin. Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sapasını sürüye katılıverirsin hemen ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı hilmiyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, -derneğe de dilim varmıyor ama - kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Senin adını kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım. Malum ya, bulunduğum yerde ne sapı sedefli bir çakı var, (bizlere alatı-katıa verilmez), ne de başı bulutlarda bir çınar. Belki avluda bir ağaç bulunur ama gökyüzünü başımın üstünde görmek bana yasak...
Severim..
Papatya beyazlığında ölüm sarısı Karanfil kıvrımlarında kan Bu çiçekler uğruna ölmez miyim De gülüm ben seni sevmez miyim
'Koşuyor altı yaşında bir oğlan, uçurtması geçiyor ağaçlardan, siz de böyle koşmuştunuz bir zaman. Çocuklara kıymayın efendiler.'
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.