Bilirim ne yapsam hata,
Yanlış attığım her adım;
Ellerim elma dalında;
Âdem’le Havva ecdadım.
Belli ne birdir ne iki;
Günahım başımdan aşkın.
Yarab sen de bilirsin ki
Bilirim ne yapsam hata,
Yanlış attığım her adım;
Ellerim elma dalında;
Adem'le Havva ecdadım.
Belli ne birdir ne iki;
Günahım başımdan aşkın.
Yarab sen de bilirsin ki
Bir sen varsın bana yakın.
Halden bilmiyor kimseler,
Dost mu düşman mı tanınmaz,
Suda oynıyan çehreler.
Gitmekle bitmiyor umman;
Sular azgın, tekne delik.
Ah bu dağlar, ah bu duman!
Bilirim ne yapsam hata,
Yanlış attığım her adım;
Ellerim elma dalında;
Adem'le Havva ecdadım.
Belli ne birdir ne iki;
Günahım başımdan aşkın.
Yarab sen de bilirsin ki
Bir sen varsın bana yakın.
“Gitmekle bitmiyor umman;
Sular azgın, tekne delik.
Ah bu dağlar, ah bu duman!
Yolunu şaşırdı geyik.
Gün yoktur geçsin tasasız;
Geceler dersen Kerbelâ.
Sanırım her düşen yıldız
Göğsümden kopan vaveyla
Merhem tutmuyor yarada;
Kırıldı kolum kanadım.”
"Tevekkül bâd-bânın kıl küşâde fülk-i ihlâsa
Eser bahr-i emelde bir muvâfık rûzigâr elbet"
Bâd-bân : Yelken
Küşâde etmek : Açmak
Fülk : Küçük tekne, yelkenli
İhlâs : Hâlis etme, arındırma, samîmî olma, riyâsızlık (has anlamıyla yalnız Allah rızâsını gözetip gayrıya meyl etmemek)
Bahr : Deniz
Muvâfık : Uygun
[İhlâs gemisine bin, tevekkül yelkenini aç ve açıl emel denizine. Yelkenlerini şişirecek bir uygun rüzgâr bugün esmezse yarın eser. Yeter ki, gemide delik ve yelkende yırtık olmasın; sen ona dikkat et!]