Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Beyza Topçu

Bu insanlar abartılı çizilmiş, alegorik hikaye karakterleri değildi. Bunlar saldırıya uğramış ve kendilerini başarıyla savunmuş küçük insanlardı. Buraya Ortaçağ kılıcı ve altın işlemeli kalkan göndermek saçmalık derecesinde bir tür hayal gücü eksikliğini yansıtıyordu. Dünya, aslında beş-altı tane buldozere ihtiyacı olan Stalingrad'a sahte madalyalar takmayı tercih etmişti.
Sayfa 162Kitabı okudu
Reklam
Moskova muhabirlerinin kendi aralarında geliştirdiği ve özellikle kış aylarında iyice önem kazanan bir ahlaki kurallar bütünü var. Birinin kitabını çalmak neredeyse linçle cezalandırılması gereken bir suç olarak kabul ediliyor. Ama tabii ki Capa asla doğru yolu bulmadı, ıslah olmadı. Rusya ziyaretimizin son gününe dek kitap çalmaya devam etti. Bunun yanında kadın ve sigara çalma huyları da vardır; ama bunlar daha kolay affedilen şeyler.
Capa yolculuk için yanında birkaç kitap getirmişti ve o sırada bu kitapların nereden geldiğini bilmiyordum. Sonradan Capa'nın esaslı bir kitap hırsızı olduğu anlaşıldı. Gerçi o buna ödünç alma diyor. Eline geçen bir kitabı hemen cebine atıveriyor, yakalanırsa da "Geri getireceğim, ödünç alıyorum sadece. Görünce okuyasım geldi" diyor. Tabii, kitabın sahibine geri döndüğüne pek rastlanmıyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kanaatimizce Ruslar propaganda ve halkla ilişkiler konusunda dünyanın en kötü halkı. (...) Normalde bir gazete çalışanı Moskova'ya son derece iyi niyetli bir şekilde ve gördüklerine bir anlam verme niyetiyle gider. Kendini birden kısıtlanmış ve gazetecilik mesleğini icra edemez halde bulur. Zamanla ruh hali değişir ve sistemin özünden değilse bile işini yapmasına engel olan sistemden nefret etmeye başlar. Bir adamı bir şeye muhalif etmenin herhalde daha kolay bir yolu yoktur. (...) Burada elçilik çalışanları ve muhabirler kendilerini yalnız ve tecrit edilmiş gibi hissediyor; Rusya'nın orta yerinde bir ada halkı gibiler ve yalnız aksi insanlara dönüşmeleri hiç şaşırtıcı değil.
Ruslara devletlerinin iyi olduğu, her bir parçasının iyi olduğu, vazifelerinin de bu devleti daha ileriye taşımak ve her anlamda desteklemek olduğu öğretiliyor, böyle eğitiliyorlar ve buna inanmaları her cephede teşvik ediliyor. Öte yandan Amerikalılar ve İngilizlerin ortaklaştığı temel his, devletin her türünün bir miktar tehlikeli olduğu, devlet ne kadar küçülürse o kadar iyi olacağı, devletin gücündeki her türlü artışın kötü olduğu, halihazırdaki hükümetin göz hapsinde tutulması, izlenmesi ve eleştirilmesi, böylelikle hizada tutulması gerektiğidir.
Reklam
İnanıyoruz ki bir yazar, özellikle de genç bir yazar, lüzumundan fazla takdir edilmesi halinde dergilerde havalı fotoğrafları çıkan film aktrisleri gibi sarhoşa dönebilir.
Hayat da siyaset de sandığınızdan çok daha basit, hatta sığdır. Elbette her an ölmeye hazır, her an ölebilecek bir ruh halinde olursanız ancak böyle bir hissiyatınız olabilir. Yaşama ihtirası her şeyi, tüm olay ve nesneleri karman çorman ve eciş bücüş bir görünüme sokar.
Sayfa 142Kitabı okudu
İnsan ne kadar yeteneksizse kendini beğenmişliğinden o kadar zevk alır ve şişinip kabarır. Fakat hepimiz biliriz ki her malın bir alıcısı vardır, daha doğrusu: Bir şey ne kadar manasızsa kendine o kadar hayran bulur, tıpkı en berbat zırvalığın her zaman neredeyse herkesin alkışını garanti sayabileceği gibi.
Oysa izleyicilerin gözlerini büyüleyen, tam da maske ve makyajdır. Nihayetinde insanın tüm hayatı, kiminin şu, kiminin bu maskenin ardında sahne aldığı ve yönetmen sahneden geri çağırana dek herkesin kendi rolünü oynadığı bir gösteriden ibaret değil midir?
Yüzeyden bakıldığında ölüm gibi görünen şey, bakışınız derinleştikçe yaşam olarak belirir; yaşamsa tam tersine ölüme dönüşür; güzel görünenin çirkin, zenginin fakir, itibarsızın şanlı, bilgilinin cahil, güçlünün zayıf, asilin sıradan, neşelinin hüzünlü, uğurlunun uğursuz, dostça olanın düşman, yararlının zararlı olduğu açığa çıkar, kısacası her şeyin bir anda tersine döndüğünü görürsünüz.
Reklam
Eğer zeka her şeyden önce pratik deneyime dayanıyorsa, o zaman bu nitelemenin onuru daha çok kime ait olmalı - kısmen utançtan, kısmen de korkudan hiçbir şeye cesaret edemeyen bilgeye mi, yoksa ne utanması olduğu ne de tehlikeyi göz önünde bulundurduğu için herhangi bir meydan okumadan gözü korkmayan deliye mi? Bilgeler eskilerin yazılarına sığınır ve onlardan klişelerden başka bir şey öğrenmez. Delilerse sorunların icabına bakar ve bunlarla uğraşma riskini göze alır; asıl zeka, yanılmıyorsam eğer, buradan ileri gelir.
Kendilerini felsefi düşüncelere ya da diğer ciddi ve karmaşık işlere adayan sıkıcı insanların çoğunun, kaygı ve sonu gelmez düşünsel uğraşla besbelli gitgide tüm zihin güçleri ve can damarları boşaldığından, daha doğru dürüst gençliğe bile ermeden bunaldığını görmüyor musunuz?
Hangi erkek, sorarım size, ağzına evlilik gemi vurdurmaya razı olurdu, bu medeni halin olumsuz yönlerini, bilgelerin genellikle yaptığı gibi önceden etraflıca düşünüp taşınmış olsa? Peki doğumun tehlikelerle dolu güçlüklerini ve çocuk yetiştirmenin eziyetlerini bilse ya da düşünmüş olsa hangi kadın bir erkeği kabul ederdi?
...bazılarının dindarlığı o derece sapkındır ki prenslerine ya da papaya en masum şakayla leke sürülmesindense İsa'ya karşı en ağır küfürlere bile tahammül gösterdikleri gözlemlenebilir; özellikle de paralarının kaynağı hakkında imada bulunulduğunda.
Aslında tüm bunlar artık kimseyi şaşırtmıyordu; hayata hâkim olan vaziyet, her şeyi olduğu gibi demiryolu ulaşımını da etkilemişti. Alışılmış düzen şaibeli hale gelmiş, günlük alışkanlıklar durdurulamaz biçimde büyüyen karmaşa tarafından altüst edilmiş, gelecek kuşkuyla dolu, geçmiş muğlak, gündelik hayatın işleyişi ise kestirilemez olmuş, çürütücü zararın sadece semptomları hissedilebildiği için esas sebepler erişilemez ve ölçülemez biçimde belirsizleşmiş, bir daha tek bir kapının dahi açılamaz olması ya da buğday başaklarının toprağın içine doğru büyümesi bile bir kabulleniş içinde normal sayılmaya başlamış ve böylece insanların, şu anda köydeki tren istasyonunda bulunanların yaptıkları gibi, hakları olan ancak sınırlı sayıdaki oturacak yerleri kapmak ümidiyle, neredeyse açılamayacak derece donmuş, kapıdan içeriye doluşmaktan, yani hâlâ elde edilmesi mümkün olan geriye kalmış ne varsa tamah etmekten başka yapacak bir şeyleri kalmamıştı.
63 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.