Childe, "intihara karşı önyargı" olmak bütünüyle akıldışı,” diye yazmıştı Grimes'a. "Hayatını isteyerek sonlandırmak, aslına bakarsan Homo sapiens'i diğer hayvanlardan ölüleri gömme törenlerine kıyasla daha iyi ayırt eder," demiş ve, "Bir dağın sarp yamacında başıma kolayca doğal bir kaza gelebilir. İdeal olan, yaşamın insan mutlu ve güçlüyken sona ermesidir," diye eklemişti.
Müzmin bir bekâr olan Childe'ın hayatını sonlandırma kararı almasında, yetersiz bir maaşla tek başına geçireceği emekliliğin de bir parça rolü vardı. Ancak William Grimes'e yazdığı mektup her şeyden önce, yapacak yararlı bir iş olmadan hayatın ne kadar anlamsız olduğundan dem vuran, duygudan uzak bir düşüncenin ürünüydü. Yazdığı satırlarda yaşlıların genç insanların enerjisini ve çok çalışmasını sömüren asalak kiracılardan başka bir şey olmadığını söylüyordu. Çalışmaya devam eden ve hâlâ yararlı olduklarını kanıtlama peşinde koşan ihtiyarları antipatik buluyordu. Çünkü gelişmeye giden yolu tıkıyor ve "daha genç ve verimli haleflerin" ilerleme fırsatını çalıyorlardı.
1892'de Sidney'de doğan Childe, iki dünya savaşı arası dönemde yaşamış en önemli tarihöncesi arkeoloğuydu. Kariyeri boyunca ses getiren yüzlerce makale ve yirmi kitap yayımlamıştı. Ancak 64 yaşına geldiğinde "katkıda bulunacağı daha fazla" bir şey kalmadığı ve geriye dönüp baktığında da çalışmalarının çoğunun beyhude olduğu yolunda iç karartıcı bir sonuca vardı.
İşitiyor ve itaat ediyoruz. Diğer yandan bugün var olanın (meşru kabul edilen, normal addedilen gerçekliğin) olması gerekene mutabık olmadığını ikrar ediyoruz. Bu ikrarımız bizi işitmenin hakkını vermeye götürüyor. Tarihe işiterek ve itaat ederek var olanı tahkim edenler ve işitmeyi reddedenlerin tarihi olarak bakıyoruz. Bu, Efendimizin hadis-i şeriflerinde belirttiği hak ile batıl mücadelesinin bir başka şekilde ifade edilmiş hâlidir. Vazifemiz varlığın dilini dem be dem keşfetmek ve bu keşfi var olana nakşetmek için mücadele etmekten gayrı bir yola raptolmuş değildir.
Sayfa 29 - Fatih Tekin'in İşitmenin Nihayetsizliği yazısından.
İşitiyor ve itaat ediyoruz. Diğer yandan bugün var olanın (meşru kabul edilen, normal addedilen gerçekliğin) olması gerekene mutabık olmadığını ikrar ediyoruz. Bu ikrarımız bizi işitmenin hakkını vermeye götürüyor. Tarihe işiterek ve itaat ederek var olanı tahkim edenler ve işitmeyi reddedenlerin tarihi olarak bakıyoruz. Bu, Efendimizin hadis-i şeriflerinde belirttiği hak ile batıl mücadelesinin bir başka şekilde ifade edilmiş hâlidir. Vazifemiz varlığın dilini dem be dem keşfetmek ve bu keşfi var olana nakşetmek için mücadele etmekten gayrı bir yola raptolmuş değildir.
"Öyle ya Türkçesi söylenince kabul etmem, diye inkâr ederler. Fakat Arabî veya Farisi kelimelerle "kadem-i mübareklerini bûs etmeye, hâk-i pay-i âlilerine rûmal olmaya geldim", diye iğrenmeden her dem söylerler."
Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir;
Ben kimim, sâki olan kimdir, mey ü sahbâ nedir?
(Öyle sermestim ki, idrak edemem dünya nedir;
Ben kimim, sâki olan kim, bu şarap acaba nedir?)
Gerçi cânândan dil-i şeydâ için kâm isterem
Sorsa canân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir.
(Gerçi çılgına dönen kalbim için sevgiliden bir lutuf
Yâ Rab bela-yı aşk ile kıl âşîna beni
Bir dem bela-yı aşktan kılma cüdâ beni
Az eyleme inayetini ehl-i dertten
Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni
Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın
Geldikçe derdine beter et müptelâ beni
Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni
Nahvet kılıp nasîb Fuzuli gibi bana
Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak bana beni
Fuzûlî