Anılar, kitabın temel meselesi. Hatırlamak tekniği ile yazılmış. Hatta bazı bölümler olaylar yaşandıktan sonra geriye dönüp sadece hatırlatarak yazılmış.
Roza Hakmen çevirisini okudum, bir çeviri okurken anlatımının ruhu ne kadar yazara ne kadar çevirmene ait asla ayırt edemem. Bununla birlikte kitabın başlangıç bölümlerindeki romanın yavaş, küflü, sisli ve sakin doğa anlatımını çok beğendim. Keşke hep böyle devam etseydi diye düşündüm hatta.
Aksiyon bulunan kısımlarda, bizdeki kötü tarihi romanları okuyormuş hissine ciddi ciddi çok kapıldım. Falanca bey tek başına gözleri bağlı bin kişinin hakkından geliyor tarzı... Kitabı yarıda bırakmayı dahi düşündüm bir ara. Bu anlatımı bayağı buldum ama aksiyon anlatımında dahi farklı karakterlerin duygu ve gözlemleri başarılı verilmişti.
Her şeyin ötesinde, eserin fikri güzeldi. Bir dönemki Pax-Britanya'yı sunmuş. 1950'lerden beri süregelen Pax-Avrupa'yı hatırlattı. Ve Brexit ile bunu bozmaya çalışan Birleşik Krallık'ı...
Peki Avrupa'nın sisi bugün nedir? Hukuk devleti, demokrasi, insan hakları, mültecilere yönelik sosyal devlet uygulamaları, çevre duyarlılığı vs. mi? Peki bu değerlerin bugünkü karşıtlarının bir çeşit bencillik ilkesi etrafında toplandıklarını düşünürsek, Axl'in romanın sonunda yaşadığı "ilahi adalet"i yaşamaları mukadder midir?