Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

deprezil

deprezil
@deprezil
11 Aralık
4 okur puanı
Eylül 2020 tarihinde katıldı
"Perdeyi kaldırıp arkasına adım atmak! İşte bu kadar! Bu ikircim ve kararsızlık niye? İnsan perde arkasının nasıl bir yer olduğunu bilmediği için mi? Bir daha geri dönmeyeceği için mi? Açık seçik bir bilgimizin olmadığı konulara kargaşayı ve karanlığı atfetmek, bizim tinimizin özelliği değil midir?"
Reklam
"Acılar içinde kuruntulara dalıyorum; düşündüklerimi kâğıda dökmeye kalkışsam, bir karşıtlıklar ilahisi çıkar ortaya."
"Gerçi arkadaşların sana saygı duyuyor! Çoğu zaman sevinç veriyorsun onlara ve gönlünce onlarsız yapamayacağını düşünüyorsun; ama yine de – buradan ayrılsan, çevrelerinden çıkıp gitsen? Seni yitirdikleri için yazgılarında bir boşluk duyarlar mı acaba? Ne zamana kadar duyarlar? – Ah, insan işte bu denli fani bir varlık; tam da varoluşundan hiçbir kuşku duymadığı, mevcudiyetini gerçekten duyumsattığı tek yerde bile, sevdiklerinin hatıralarında, onların ruhlarında bile yitip yok olmaktadır, hem de o denli çabuk! İçimden, göğsümü parçalamak ve beynimi dağıtmak geliyor; insanların, birbirleri için ne kadar az bir anlamları var. Ah! Sevgi, sevinç, yakınlık ve coşku kendi içimden gelmiyorsa, bir başkası da bunları veremeyecektir bana; soğuk ve güçsüz bir halde karşımda duran birini, ben de mutlulukla dolup taşan yüreğimle mutlu edemem."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Ah, benim bildiklerimi herkes bilebilir – ama yüreğimdir yalnızca bana ait olan."
"Ne uğruna uyandığımı, ne uğruna uykuya yattığımı bilmiyorum. Yaşamımı bir zamanlar devindiren maya yok artık; derin gecelerde beni uyanık tutan, sabahları beni uykudan uyandıran o uyarıcı çekicilik yitip gitti."
Reklam
"Böyle mi olmalıydı: İnsanın mutluluğu, aynı zamanda kederinin kaynağı mı olmalıydı?"
"İnsanın doğası sınırlıdır," diye devam ettim. "Sevince, kedere, acılara ancak belli bir dereceye dek dayanabilir ve o derece aşılırsa, insan yok olur. Yani söz konusu olan, birinin güçlü ya da zayıf olup olmadığı değildir! Kendi yaşantısına ne ölçüde dayanabiliyor, mesele budur! Hem ahlaki hem bedensel anlamda. Kanımca, kızgın bir ateşten ötürü ölen birine korkak demek nasıl garip olacaksa, kendi yaşamına son veren birine korkak demek de garip olacaktır," diye devam ettim. "Söylediklerin çelişkilerle dolu!" diye haykırdı Albert. "Hiç de sandığın kadar değil," diye karşılık verdim: "Kabul edersin ki, ölümcül bir hastalıktan söz ettiğimiz zaman, insanın doğası bir daha kendini toplayamaz, başarılı bir dönüşüm aracılığıyla yaşamın olağan döngüsünü kuramaz hale getiren, bünyenin bütün gücünü tüketen ya da onu etkisiz kılan bir hastalıktan söz ediyoruz. Şimdi, sevgili dostum, dediklerimi insan ruhuna uygulayalım. İnsana, ona özgü sınırlılığı içinde bakıp yaşamda edindiği izlenimlerin ona nasıl etki ettiğini, düşüncelerin onda nasıl kök saldığını görelim, ta ki gittikçe büyüyen bir tutku, o insanın bütün dingin akıl yetilerini başından alıp götürene kadar. Kayıtsız, aklı başında bir insanın bu zavallının durumunu göz ardı edip onunla konuşması boşunadır; nasıl hasta yatağının yanı başında duran sağlıklı bir insan, kendi bünyesinin gücü sayesinde hastaya en küçük bir katkı sağlayamıyorsa."
"Bir insanın kendini öldürecek kadar budala olabilmesi aklıma sığmıyor; bunu düşünmek bile istemiyorum." "Niçin siz insanlar," diye haykırdım, "bir konudan söz etmek için, hemen, bu budalacadır, şu akıllıcadır, bu iyi, şu kötüdür demek zorundasınız! Bu ne anlama geliyor? Yargıladığınız eylemin içsel koşullarını araştırdınız mı? Eylemi meydana getiren, onu bir zorunluluk haline getiren nedenleri kesin olarak belirleyebiliyor musunuz? Eğer böyle yapmış olsaydınız yargılarınızı öne sürerken bu kadar aceleci olmazdınız."
"Sonuçta dünyanın bütün işleri aşağılıktır; başkalarının sözüyle, hiçbir tutkusu ya da bir gereksinimi olmaksızın, para, şan şeref ya da bilmem ne uğruna didinen biri her zaman bir budaladır."
"Nasıl da çocuktur insan! Bir bakış için nedir bu açgözlülük! Nasıl da çocuktur insan!"
Reklam
"Büyük, alacakaranlık bir bütün var ruhumuzda, duyumsallığımız, gözlerimiz gibi bulanıklaşıveriyor ve biz, ah, bütün benliğimizle kendimizi vermeyi, bütün sevincimizle biricik, büyük ve görkem dolu bir duygunun tüm benliğimizi sarmasını özlüyoruz. Ah! Koşa koşa yola çıkıp tasarladığımız yere vardığımızda, değişen hiçbir şey olmuyor ve biz bütün yoksulluğumuzla, bütün sınırlılığımızla kalakalıyoruz, ruhumuz ise yitmiş bir doyumun özlemi içerisinde."
"İnsan yaşamının yalnızca bir düş olduğunu başkaları da daha önce düşünmüştür; bu duygu benim de peşimi bırakmıyor. İnsana ait etkin ve araştırıcı güçleri tutsak eden sınırlamalara bakıp, bütün etkinliklerimizin, zavallı varoluşumuzu uzatmaktan başka hiçbir amaç taşımayan gereksinimleri karşılamaya yönelik olduklarını görüp, sonra da araştırmalarımızın bazı noktalarıyla ilgili olarak kendimizi teskin etmemizin tutsağı olduğumuz duvarları renkli biçimlere ve aydınlık görüntülere boyayan düşsel bir boyun eğmeden başka bir şey olmadığını fark edince - işte o zaman suskunlaşıyorum Wilhelm."
"Eskiden Amor fati kavramını tam olarak yakalayamamıştım: Kaderimi sevebilmek için kendimi eğittim, daha doğrusu teslim oldum diyelim. Ama şimdi, sizin sayenizde, açık yüreğiniz sayesinde bir seçim yapabileceğimi anladım. Ben hep yalnız biri olarak kalacağım, ama bunda fark var, yaptığım şeyi seçmek son derece farklı. Amor fati; kaderini seç, kaderini sev."
"Ya bu gözyaşları neden, Friedrich?" "Bana 'benim sevgili dostum' demeniz. Daha önce 'dost' sözcüğünü sık sık kullandım, ama şu ana kadar bu sözcük asla tam anlamıyla benim olmamıştı. Hep, iki insanın yüce bir ideal uğruna bir araya gelecekleri bir dostluk hayal ederdim. İşte burada, şimdi bu gerçekleşti! Siz ve ben böyle bir yolda bir araya geldik! Birbirimizin benliklerinin üstesinden gelme yolunda mücadele verdik. Ben sizin dostunuzum. Siz de benim dostumsunuz. Biz dostuz. Biz, ikimiz dostuz." Nietzsche bir an pür neşe oldu. "Bu cümleye bayıldım, Josef. Tekrar tekrar söylemek istiyorum."
"Bütün büyük filozoflar neden kasvetli olurlar diye bir sorun kendinize. Sorun bakalım, 'Kimler daha emniyette, kimler daha rahat, kimler sonsuza dek mutludur?' Ben size cevabını söyleyeyim: Yalnızca sığ zihinli olanlar, yani sıradan insanlar ve çocuklar!" "Profesör Nietzsche, çekilen acının mükafatının büyüme olduğunu söylüyorsunuz-" Nietzsche araya girdi. "Hayır, yalnızca büyüme değil. Bir de güç var. Gururlu bir yüceliğe erişmek isteyen ağaç fırtınalı hava ister. Yaratıcılık ve keşif de acıda saklıdır. Bu noktada, yalnızca birkaç gün önce yazdığım bazı notlarımı size okumama izin verin." Nietzsche tekrar notlarına gömüldü ve okumaya başladı: "Dans eden bir yıldız doğurmak isteyen, önce kendi içinde büyük taşkınlıklar ve kaos yaşamak zorundadır."
33 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.