Düşündüm, taşındım. Aklıma zavallı kitaplarım geldi. Dört paket halinde sahaflara götürdük Erol'la. Altmış liralık kitabı on beşe verdik. Sonra otuz lira da Edip'ten borç aldım. Şair Edip Cansever, çok iyi arkadaş.
Deyimde geçen "kavak" kelimesinin kavak ağacıyla bir ilgisi yoktur.
İstanbul'un kuzeyinde iki semt vardır: Anadolu Kavağı ve Rumeli Kavağı.
Bu iki semt Karadeniz ile Boğaz arasında bir geçiş noktasında olduğu için çok rüzgar alır. Deyimdeki kavak yelleri ifadesi de bu Kavaklar'dan gelmektedir.
Aşşağılık bir herif Necati Cumalı. O heriften nefret ediyorum. Gerçekten aşağılık bir tip. Tıpkı Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan nefret ettiğim gibi. Kötülük gördüm ben bu insanlardan.
Ve ölüm gelip çattı. Parmaklarının ucuna basa basa, göçmen bir kuş gibi gürültü yapmadan, o ağır, ciddi ve acısız, tatlı ölüm geldi, bir sonbahar akşamı ağır ağır uçarak aldı götürdü kadını.
Muhtar Ağa eğildi, yavrunun yamalı beze sarılı ölüsünü çukurun içine bıraktı. Zeydan kürekle toprak attı üstüne.
Hepsi olağan bir iş yapar gibiydiler. Örneğin ağaç diker, buğday eker, odun keser, yün kırpar gibi.
Bilmediğim dilden bir kitap okumanın bir anlamı yok, öyle değil mi?
İnsan bildiği ya da bildiğini sandığı bir dilde yazılmış birçok kitabı da anlamayabilir, öyle değil mi?
Kitaplarını da dostlarını seçer gibi seçmeli insan, öyle değil mi?
Ben öyle yaparım.
Atatürk, Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu romanını ve Aka Gündüz'ün Dikmen Yıldızı'nı severek okumuştu. Özellikle Çalıkuşu hep yanında taşıdığı, bazen rastgele bir sayfa açıp okuduğu bir romandı.
En çok sevdiğim yazar; benim dünyamı dile getiren, etrafımda olup bitenlere benzer şeyler anlatan, hikâyesi kendi ev hayatım kadar bana ilginç ve duygulu gelen yazardır.