Babasının ölümü ile çocukluk travmalarının içine çekilen 50'li yaşlarındaki Bergljot'ün hikayesini okuyoruz Miras'ta.
23 yıl önce yaşanmış büyük bir hesaplaşmadan sonra annesi, babası ve 3 kardeşi ile bağlarını koparan Bergljot, babasının ölümü üzerine miras meselesinin içinde bulur kendini. Ailesiyle tekrar görüşmeler yapmak zorunda kalmasıyla travmaları canlanır, tetiklenmeler yaşar ve hem kendini hem ailesini tekrar sorgulamaya başlar.
Dili ve kurgusu ile ilk sayfalardan itibaren içine çekildim kitabın. Freud ve Jung'un görüşleri üzerine düşünceler ve karşılaştırmalar yapan yazar, ailenin trajedisini bir yandan anlatmayı bir yandan çözümlemeyi denemiş gibiydi sanki.
Annenin inkarı, gerçeği görmemek ve duymamak üzerine çabası, Bergljot'ün babasını bir şekilde kurban rolüne koyması, onun annesi ile yaşadığı bağlanma sorunu üzerine babasını temize çıkarma çabası, hepsi, hepsii gerçek bir trajedinin içindeymişim gibi hissettirdi.
Klara, evli profesör, rüyalar; tüm yardımcı figürlerin içinde psikolojik mesajlar vardı. Bunları çözümlemek ayrı bir lezzet kattı okumaya. Norveç Edebiyatı'ndan okuduğum 2. Kitaptı. İlki gibi bunu da çok beğendim.