ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim
Hayat bildiğini okumaya devam ediyor
Bana ne ettiğini nasıl hissettirdiğini bilmeden
Yaşatıyor en acısını belki güzelini
Sanki koskoca yıl içerisinde arada bir yağan kar gibi serpiştiriyor güzellikleri
Geri kalan günler yaşattığı acılar
Belki sınıyor, belki tecrübe kazandırıyor
Ama bilmiyor ölüme sürüklediğini
Ağlatıyor, bağırtıyor, içten içe bir kansermiş gibi çürütüyor bedeni
Güzellikleri unutturuyor, hayallerde yaşamayı öğretiyor sadece
Umudunu alıyor, senin yaşamını sürdüren UMUDUNU
Hiçe sayıyor bütün benliğini
Kırıyor kanatlarını
Kelebek olmayı dilettiriyor
Ya da kabiri
Geçmeyeceğini biliyor açtıkları yaraların
Sadece yaşatıyor işte
…*…
Bana sevgiyi anlatabilir misin?
Sevgi masumluktur. Masumcana sevmek ya da sevdiğini bilmemektir. Belli etmemek ya da sürekli ona bakarak sevmektir. Bazen hiç görmediğin birini, hiç sesini duymadığın, gülüşünü görmediğin ya da hiç konuşmadığın birini aklından çıkaramamaktır sevgi. Bazen arkadaşça sohbetiniz olup sizin onu sevmeniz ama onun hiç bir şey bilmemesidir. Gece yatakta gündüz kahvaltıda her yerde onu düşünmektir. Hayallerin kahramanı olan kişidir sevgi. Gözünüzün her an aradığı kişi, kulaklarınızın her an sesini duymak, beyninizin sürekli düşünmek istediği kişidir. Kalbinizin onun için çok hızlı attığını hissetmektir sevgi. Sevgi nedir biliyor musunuz? Sevgi çocukça bir illüzyondur.
…*…
Bazen kalemimi de alıp çekip gitmek istiyorum uzaklara. Yaşadıklarımı düşündükçe yazarım ya da yazdıkça düşünürüm. Sonra bir kısır döngü başlar, içinden çıkamam. Alıp götürür beni derinliklerine, gizli yerlerine, keşfedilmemiş noktalarına… Birden bir aydınlık beliriyor, bakıyorum oraya doğru, içinden çocuk sesleri, bağırışmaları, gülüyorlardı. İşte sürekli bir hikayeyle başlarım olaya. Sonra birden hikayenin içinde bulurum kendimi. Böyle birlikte mutlu oluruz. Çünkü gerçeklik içerisinde mutluluk yok, en azından benim gerçekliğimde yok. Bazen nefesim kesiliyor, içimde bir acı. Gülmeyi unutuyorum ya gülmeyi. O çocuklar hatırlatıyor. Garip geliyor belki size. Evet garip ama bu benim normalim. Herkesin hayatında bir normali vardır, yani alışılmış bir hayatı. Mesela aile bakımından ya da arkadaş. Bu alışılmışlıklarınızda büyük bir değişim olduğu zaman sizin normaliniz de değilmiş oluyor. Artık yeni bir normale başlıyorsunuz. Eee tabi bir de bunun alışma süreci var ohoo… İşte bu yüzden kalemimi de alıp çekip gitmek istiyorum uzaklara.
…*…
Her günüm birbirinden kötü gidiyor. Yine de diğer günler için bi umutum vardı. Gittikçe o da tükeniyor. Çok basit bir örnek veriyim telefon alıyorsunuz ilk aldığınız şarj çok iyi dayanıyor. Kullandıkça kullandıkça pil gücü düşüyor. Şarj daha hızlı bitmeye başlıyor. Bir gün pil bitiyor. Belki yeni pil alırsınız ya da yeni pil almaya kalmadan telefonu değiştirirsiniz. Peki bunu insana uyarlasak. Biz değiştirilemeyiz. Ya da yenisi alınamayız. Ama kötü kullanılmaya devam ediyoruz. Benim pil gücüm çok düştü. Sadece ufak bir umut daha da düşürecek olaylar olmamasını diliyorum. Evet artık iyi bir şey olması yanından ümidim kalmadı. Sadece kötü bir şey olmasın diyorum.
...*...
Kalbimdi, şuursuzca parçalayıp attığı.
Sevgimdi, hiçe sayıp fırlattığı.
Özlemimdi, görmezden gelip hissetmediği.
Haykırışlarımdı, kulaklarını tıkayıp duymadığı.
Ve bendim, ona bütün benliğimle iliklerime kadar sevgi hissettiğim kişinin tek kalemle sildiği...
...*...
Tam olarak nasıldı biliyor musun?
Böyle acayip kedi düşkünüsündür. Acayip seversin ama. Kediler de diğer hayvanlar gibi karşılıksız sever. Senin ona verdiğin karşılıkla birbirinize tutunursunuz. Bir gün yanlışlıkla kuyruğuna basarsın, acısını o daha iyi hisseder. Sen ise vicdan azabı duyarsın. İşte tam olarak ben ordaki kediydim. Kuyruğuma basan ise onca sevgiden sonra vicdan azabı duymayan biriydi. Sonra ne mi oldu devam etti. Kedinin sevgisi tükendi. Sadece ondan kurtulmak istedi...
...*...
Hak mıydı bu yaşattıkların? Değer miydi bunca acıya? Farkında mısın ne kadar üzdüğünün? Dicek çok şey var. Fakat anlatacak halim yok. Tek diyeceğim şu ki ‘kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş.’