“Toplum için önemli olan, karnını sağlıklı olarak doyurabilmek, rahat bir mekânda yaşayabilmek ve toplum sınırları dahilinde istediğini yapabilmektir. Bunlara beslenme hürriyeti, konut seçme hürriyeti ve yaşam uğraşlarını belirleme hürriyeti diyebiliriz. Şimdi birisi çıkıp da, toplumun bireylerini bu yaşadıkları hayatın aslında geçici olduğuna, asıl yaşamın ölümden sonra (veya gelecekte) olduğuna, bu yaşamda beslenme, konut seçme ve yaşam uğraşlarını belirleme özgürlüklerinden yapacakları fedakârlıkların, bir başka yaşamda kendilerine faiziyle geri verileceğine inandırabilirse, toplum bireylerinin ekserisi bu üç temel özgürlüğünden seve seve vazgeçer. Yaptığınız fedakârlıklar güya sizin ileriye dönük yatırımınızdır, ama gerçekte bir başkasının beslenme, konut seçme ve yaşam uğraşısını belirleme hürriyetlerini alabildiğine genişletir. Toplum kaybederken, onu ikna edebilenler kazanır ve her kazandığında topluma bu kazancın aslında ortak olduğu masalını anlatır. Kendi zenginliklerini sayarak toplumun nasıl zenginleştiğini rakamlarıyla belgeler ve toplum bu görünür “başarıdan” kendinden alınanların hesabını sormayacak kadar etkilenir.”
Karşımızdakinin bildiğimiz davranışlarından kafamızda bir imaj çizeriz: Bu iyi bir insandır veya bu fena bir insandır; şu içten pazarlıklıdır; şu adam güvenilir bir kişidir; şu kadın dedikodu yapmaz vs. Bu tür tiplemeler, aslında hepimizin eksik veri üzerine inşa ettiğimiz varsayımlar, yani hipotezlerdir; yanlış, yani yalan olma ihtimalleri çok yüksektir. O kadar ki, bir anne veya baba bile kendi evlâdını tam olarak tanıyamaz. Tanıdığını zannettiği, kendi kafasında oluşturduğu varsayımdan ibarettir.
Kitabın kapağı ve sayfaları o kadar kalitesiz ki… Minicik su değdi ve kapağı hemen suyu çekti birkaç sayfa da ıslandı. İlk baskıyı buldum diye başına gelmeyen kalmıyor tek parça kalır umarım.