"(...) Var olduğumuzu ileri sürdüğümüz her an, aslında kendimizi bir türlü var edemeyişimize ilişkin ölümcül çaresizliği itirafa zorlandığımız bir an'dır. Necatigil'in deyimiyle ;Söyleriz ve zamanla söylediklerimizden eksile eksile daha fazlasını söyleme cesaretini gereksiniriz her keresinde. Biliriz ve bildiklerimizin pek ehemmiyetsiz şeyler olduğu cılız hükmü karşısında ansızın zihnimizde beliriveren mutat bir kuşkuyla daha fazlasını bilmeye yöneliriz hep..."
Kapitalizm"in en büyük silahı Marul"dur. Aksini iddia eden turşudur. Marul ile destekli sütyen arasındaki ilişkiyi kuramayan emtia ile mübadele ilişkisini de kuramaz. Marul tavuk dönerin, McDonald's"ın ve hatta çiğköfte"nin ( bu biraz abartı olabilir ama neden lahana değil) estetik cerrahisidir. Matrix için Ajan Smith neyse toplumun McDonald's"laitırılması için de marul odur. Ritzer tüm kitap boyunca marulu gözden nasıl kaçırmış hayret ediyorum. (Starbucks"ı bedava savunup reklamını yapanlar gibi marulun da yılmaz savunucuları vardır, küfretseniz daha az gocunurlar) Misal Platon da idea kuramını marul ile açıklayabilirdi. Aslında yediğimiz şeyin ideasını bize veren şey maruldur. Veya Baudrillard simülakr"ı platondan değil de maruldan ödünç alabilirdi. Bordeiu "Marulsal Aklın Eleştirisi" diye bir kitap yazabilirdi. Adorno ve Horkheimer "Marullaşmanın Diyalektiği" adlı bir çalışma yapabilirdiler. Neyse bu işi komandante
Pierre Rivière üstada bırakıp ineklere ot vermeye gidiyorum. Ee tek ot yiyen biz değiliz
Aslında, Lacan'ın düşüncesi de aşkla ilgili felsefi ikircillikler arasında yer alır. Aşkın “cinsel ilişki eksikliğini gideren şey” olduğunu söylemek iki farklı şekilde anlaşılabilir. Daha bayağıca düşünülürse, aşkın düşsel olarak cinselliğin boşluğunu doldurduğu söylenebilir. Sonuçta, cinselliğin ne kadar harika olursa olsun - ne kadar harika
Jacques Lacan bize cinsellikte aslında herkesin, hani denebilirse, kendi işine baktığını anımsatır. Elbette ötekinin bedeninin aracılığı söz konusudur, ama sonuçta zevk yalnız sizin zevkiniz olacaktır. Cinsellik birleştirmez, ayırır. Çıplak olmanız, ötekinin bedenine yapışmanız bir imgedir, düşsel bir tasarımdır. Gerçekteyse, zevk sizi ötekinden uzaklara, çok uzaklara götürür. Gerçek özseverdir, arada ki bağ düşseldir. Dolayısıyla, cinsel ilişki yoktur, diye bir sonuca varır Lacan. Bu formül büyük patırtı koparmıştır, çünkü o dönemde herkes tam da o “cinsel ilişkiler”den söz ediyordur. Cinsellikte cinsel ilişki yoksa, aşk cinsel ilişki eksikliğini gideren şeydir. Lacan aşkın cinsel ilişkinin kılık değiştirmiş hali oldugunu söylemez hiç de, onun söylediği cinsel ilişkinin olmadığı, aşkın bu ilişkisizligin yerini tutan şey olduğudur. Bu çok daha ilginç. Bu düşünce onu öznenin aşkta “ötekinin varlıgı”na erişmeye çabaladığını düşünmeye itmiştir. Aşkta özne kendinden öteye, özseverligin ötesine geçer. Cinsellikte, ötekinin aracılığıyla da olsa kendinizle ilişki içindesinizdir. Öteki sizin zevkin gerçekliğini keşfetmenizi sağlar. Buna karşılık, aşktaysa ötekinin aracılığı kendi başına değer taşır. İşte aşktaki karşılaşma budur: Ötekini olduğu haliyle sizinle birlikte var etmek için, ona doğru atılırsınız. Aşkın cinsellik gerçeği üstünde düşsel bir resim olduğu yönündeki, bütünüyle bayağı anlayıştan çok daha derin bir anlayıştır bu.