Ne yana geçsem öbür yanda yanar ateşin
Zamanı ve gücümü soğurur azgın bir ırmak
Bütün kaybettiklerim sensin ve bilmediklerim
Gittim mi dikine giderim bu yüzden
Düştüm mü başüstü düşerim
Sınamayı seversin, bu senin eski oyunun
Bense yanılmaya tutkunum
Hem sana tutkunum
Hem ortadayım
Nöbet davulları çalarım rüsvay oldukça
Kapıma karışık notlar
Sıradan insanların diline gelirsek, sûfilere göre hür, Allah'tan başka hiçbir varlığın boyunduruğuna girmeyen kişidir. Böyle bir insan, Allah'ın dışındakilerden hürdür. O halde hürriyet, sadece Allah için gerçekleşmiş bir kulluktur. Dolayısıyla hür, kendisine ibadet etsin diye onu yaratan Allah'tan başkasına kul olmaz ve böylelikle yaratılış gayesine hakkını verir. Bu durumda onun hakkında 'Ne güzel kuldur o, tövbekârdır (dönen)' denilir. Yani yaratılış gayesi olan kulluğa çokça dönendir! Çünkü insan varlıktaki her şeye muhtaç yaratılmıştır. Varlıktaki her şey, kulu yoksulluk diliyle çağırır ve 'muhtaç olduğun şey benim, bana dön!' der. Kul işleri bildiğinde, Hakkın onu çağıranın nezdinde bulunduğunu anlar. Bilir ki, kendisine muhtaç olmak nedeniyle (Hakkın kendisinde bulunduğu) söz konusu sebebe muhtaçtır. Öyleyse kul kendi hakikati gereği muhtaçtır. Bu sebep nezdinde muhtaç olduğu şeyi verene bakar ve onun ilahi bir isim olduğunu görür. O halde kul gerçekte bir ismi yönünden Allah'a muhtaç olduğu gibi (isimler ile istidatlar arasındaki ilişkiden hareketle) kul kendi istidadının eserinden yine kendine muhtaç olmuştur. Bu durumda yoksulluğun ne demek olduğunu, kimin muhtaç olduğunu ve kime muhtaç olduğunu anlar. Bu nedenle Hz. Peygamber'e 'Rabbim bilgimi artır' demek emredildi.
Ne yana geçsem öbür yanda yanar ateşin
Zamanı ve gücümü soğurur azgın bir ırmak
Bütün kaybettiklerim sensin ve bilmediklerim
Gittim mi dikine giderim bu yüzden
Düştüm mü başüstü düşerim
Sınamayı seversin, bu senin eski oyunun
Bense yanılmaya tutkunum
Hem sana tutkunum
Hem ortadayım
Nöbet davulları çalarım rüsvay oldukça
Kapıma karışık notlar