Gelemem gerekiyordu, geri dönmem gerekiyordu hatta kaçmam ama bunları yapmadım. Ben Sokak Nöbetçisi değildim, ben Ekip'in bir askeriydim.
Değersiz biriydim.
Hiçbir şeyime göz yumulmaz, rahat edeyim diye bir dakka bile verilmemiştir bana; zaten hiçbir şey verilmez bana, her şeyi kendim çabalayarak elde etmek zorundayımdır, yaşadığım günlerle geleceği değil, geçmişimi bile kendim yaratmak zorundayım, doğal olarak herkesin bir geçmişi vardır belki, ben onu bile kendim elde etmek zorundayım; bence bu en zor iş, dünya sağa mı dönüyor? -Bilmiyorum ya- ayak uydurabilmem için benim sola dönmem gerekiyor! Nasıl başa çıkarım? Gücüm yetmez ki;
Şimdi yenik düşmemek için yemin edercesine büyük bir kararlılıkla dudaklarını onun yaptığı gibi adamın kulağının altındaki o deriye bastırdı ve ani bir cesaretle onun kulağına eğildi.
"Ben asla verdiğim sözden dönmem, hem de asla Ezel Doğan. Beni bulmanı bekliyor olacağım."
Dünya benim ne zaman gittiğimi bilmedi bile. Hiç kimse de geri dönmem için yalvarmaya gelmedi. Halbuki ben alaycılığa onların geleceğine söz vermiştim. Isırılmış kanatlarım düştü; bir erkek olmuştum ve artık gökteki ay'ı istemiyordum.
"Saygısızlık etmek istemem," dedi Serilda, "ama artık gerçekten işime dönmem gerekiyor. Ay yakında kaybolacak ve samanlar verimliliğini yitirecek. Elimden geldiğince iyi malzemelerle çalışmayı isterim."
Herhangi bir cevap beklemeden, Serilda hemencecik boşalttığı karla dolup taşan kovayı ve küreği tekrar yerden aldı. Başı dik bir şekilde, avcının ve atının yanından tarlaya doğru yürümeye başladı. Av partisinin geri kalan üyeleri geri çekilerek, ona yol verirlerken, Serilda karın altında ezilen tahil ortaya çıkarmak için karın üst tabakasını sıyırmaya başladı; bunlar sonbahar hasadından geriye kalan mahzun minik saplardı. Altına hiç benzemiyorlardı.
Söylediği yalan giderek daha da saçma bir hal alıyordu.
Ancak Serilda, birilerini bir yalana inandırmanın tek yolunun söylediğine gerçekten inanmak olduğunu biliyordu. Bu yüzden çıplak, donmuş elleriyle saplan çekip kopararak onları kovaya doldururken istifini hiç bozmadı. Uzun bir süre, sadece yaptığı işin sesleri, arada sırada at toynaklarına ıkırtıları ve tazıların boğuk hırlamaları duyuldu.
Sonra hafif, kasık bir ses, "Hulda'nın kutsadığı altın eğiricilerle ilgili hikâyeler duymuştum," dedi
Zamanın birinde Şah Şüncâ-ı Kirmâni adında büyük bir evliya vardı. Bu büyük Allah dostunun bir kızı vardı. Kirman şehrinin ileri gelenleri bu kıza talip oldu, ama Şah Şüncâ-ı Kirmâni kızını hiçbirine vermedi. Üç gün mühlet istedi. Üç gün içinde mescidleri dolaştı. Nerede abidler, camide tâdil-i erkânla namaz kılanlar, Hak'tan korkanlar,