"Ordu, büyük,tarihi ve manevi bir varlıktır.Nutuk söylemez, makale yazmaz, beyanat vermez.Dilsizdir fakat akılsız değildir.Düşünür, önlem alır ve yapar.Her subay memleketin güvenlik ve selametinden kendini sorumlu sayar.O konuşursa herkes susar."
Halkımızı milli bir oluşa, yüksek bir ideale ve birliğe davet ediyordu. "Kendine dön, kendi büyük idealine, cihan kadar geniş devlet anlayışına, milli görüşüne sarıl" diyordu.
Bir ileri anayasaya sahip olursak, büyük devletlerin seviyesine geliriz zannı, hâlâ aydınlarımızın çoğunun düşüncesidir. Bu garip oyuncakla oynayıp duruyoruz.
Siyasî sınırlar, imkânlarla ideallerin bileşkesidir. Dün Hatay için meydana gelen, bugün Kıbrıs için söz konusudur. Türkiye Türkler'in devletidir, imkânları ölçüsünde her yerdeki Türk'ün haklarını korur.
Atilla'nın misafirlerine altın kaplar içinde yemek ikram ederken, tahta çanaktan tek türlü yemeğini yemesi ne ise, Yavuz Sultan Selim'in yemek usulü de aynıdır. Atilla'nın Bizans hükümdarına gönderdiği mektubun edası, üslubu, hitap tarzı ne ise, Kanuni'nin François'ya gönderdiği mektubunki de öyledir. İşte millet bu ayniyet ve devamlılıktır!
Taşer, fildişi kulesinden milletine yüksekten bakarak ne yapacağını söyleyen bir yapıda olmamıştır. Aksine milli ölçüden beslenerek Türk milleti ile el ele hareket etmiştir. Uzak olmaktan ziyade yakın olmayı yeğlemiş; tarihini derin bir şekilde tahlil ederek kuvvetli bir senteze ulaşmış ve nihayetinde devlet ve millet kavramında erimiş yani fenâ fi'd-devle ve'l-mille olmuştur.
|Ali Gezginci