“Salt anlamda erdemli olmak için kişinin, kardeşleri uğruna, en adi suçları ruhuna yüklemeye istekli olması gerekir.” diyordu Ellsworth Toohey. “Bedene acı çektirmek hiçbir şey değildir. Tek erdem, ruha acı çektirmektir. Demek siz tüm insanları sevdiğinizi düşünüyorsunuz, öyle mi? Siz sevgi nedir, bilmiyorsunuz. Bir grev fonuna iki dolar yolluyor, görevinizi yaptığınızı mı sanıyorsunuz? Sizi koca budalalar! Hiçbir bağışın değeri yoktur ancak sizin için de kutsal olan bir şeyi bağışlarsanız değeri vardır. Ruhunuzu verin. Bir yalana mı? Evet, eğer başkaları inanıyorsa! Kandırmacalara mı? Evet, eğer başkalarının buna ihtiyacı varsa. Kalleşliğe, hileye, suça mı? Evet! Kendi gözünüzde en aşağılık, en çirkin olan şeylere. O eşsiz küçük egonuza karşı bir tiksinti hissetiğiniz zaman, ancak o zaman benliğinizi gerçek barış anlamında silebilir, kendi ruhunuzu insanlığın o engin ruhuyla birleştirebilirsiniz. Özel bir egonun o daracık, tıkış tıkış deliği içinde, başkalarını sevmeye yer yoktur. Boşalın ki doldurabilesiniz. ‘Hayatını seven, onu kaybeder; bu dünyadaki hayatından nefret eden, ona ebediyete kadar sahip olur’. Kilisenin afyon tacirleri bu konuda bir değere sahipti ama o değerin ne olduğunu bilmiyorlardı. Kendini silmek, yok etmek mi? Evet, dostlarım, kesinlikle. Ancak insanın kendini silmesi, temiz kalmakla, kendi temizliğiye iftihar etmeyi sürdürmekle sağlanamaz. Bu fedakârlık, kişinin kendi ruhunu ezip mahvetmesini de kapsar… Ah, neler söylüyorum ben böyle? Bunu anlayıp başaracak olanlar ancak kahramanlar olabilir.”