Tolstoy, düşünsene, tüm bu şöhreti, zenginliği varken, bir gün kalkıp "Ben buna gerek yok" diyor ve bambaşka bir yola giriyor. Adeta, dünyanın en lüks restoranından çıkıp, ev yapımı bir ekmek için fırının yolunu tutmuş gibi. Sanki hayatın en büyük sırrını bulmuş ve bize de fısıldıyor: "Gerçek mutluluk parayla satın alınamaz, dostum." İlginç değil mi? Bu, sadece geçmişteki bir olay değil, bugün bile bizi düşündüren, içimizdeki "daha fazla" arzusuna bir dur demek için güç veren bir hikaye. Tolstoy'un bu radikal değişimi, aslında hepimize, hayatın anlamı üzerine yeniden düşünmemiz için bir davet gibi. Gerçekten, hayatın ne kadar tuhaf ve düşündürücü sürprizleri var, değil mi?