Franz Kafka : biranın 2 lira olduğu zamanlar, benimle tekele doğru yanımda yürüyordun milena, düşünsene, yanımda yürümüştün! aşık biri için ne büyük nimet değil mi?
Milena Jesenska : sen biraz sarhoşsun galiba. neyse sonra yine konuşuruz.
Franz Kafka : eğer içtiğimiz içki bizi kafamızın ortasına inen bir yumruk gibi sarsmıyorsa, niye boşuna içelim ki?
Franz Kafka : mesela neden senin odanda duran, sen sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken, ya da uyurken, seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? neden değilim?
200. gün... Hayatımın en kötü 200 günü. Bunun böyle olması çok olağan dışı bir şey değil. Bana eğer bu ayrılıktan önce "ayrılık olursa nasıl olur" diye sorsaydılar, hemen hemen şu anki gibi bir durumu tarif ederdim. Yani beklenti dışı bir şey yok. Bu süreç ne kadar sürerse, bu günler de 201, 202... diye devam eder. Tabii ki de umut
Hayat zor be kuzum. Fazlasıyla da karışık: meseleleri olduğundan daha da karışık algılamaya eğilimli benim gibi bir deli için. Kimileri çok rahat baş edebiliyorlar bu hayatla. Dizi filmler ve maçlarla oyalanıyorlar. Ev ve araba alıyorlar. (Şu bizim aptal ve modern insanlar, biliyorsun.) Ama benim için her şey bu kadar basit değil. Bir kere aklımın
Ayhan, eski emniyet görevlisi ve dövüş hocası.
Kaplan, sokaklarda yaşamak zorunda kalan çocuklardan sadece bir tanesi...
Ayhan ile Kaplan'ın yolu; Oya Hanım'ın Kaplan'ı farketmesi ve sokaklardan kurtarması ile çakışır.
Kaplan, spor kulübünün temizliğini yapmaya başlar. Salona gelip, yalnız çalışarak yeni yöntemler bulmak isteyen