Teoman Duralı
"Hani Peygamberimizin bir lafı vardır: "Utanmadıktan sonra ne yaparsan yap" diye. Yani dili de önemsemedikten sonra artık milliyetten söz etmenin bir manası kalmıyor. O kadar yaygınlaştı ki bugün ülkemizde olan dile olan saygısızlığımız, duyarsızlığımız; en bariz görünümü dilin başat kılınması gereken yüksek öğrenimin sömürge dillerinde bahusus İngilizce yürütülmesi saçmalığı, hatta bana (kalırsa) sapıklığıdır." youtube.com/watch?v=H-L6OAT... (38.10-38.58)
Duyarsızlığımız insanlığı öldürüyor bayim...
Reklam
Konu 'insanlık' demek istedim. Yoktu!
Sadece beş gün önceydi, kendimizi tanımıyormuş gibi, bilmiyormuş gibi sıradaki 'sıradanlaşmış cinayetleri' beklemiyormuş gibi.. Ne de güzel(!) parıltılı şapkalarımızın altındaydık.. Palyaço düdüklerine yeten nefesimizle, (aslında) bitmemekte olan 2019 -ve daha fazla- yıldan, girmekte olan 2020.nci günah yılına 'hoşgeldin' dedik gözlerimizde bir yanıp bir sönen cehennemi ışıklarla... Sibel Ünli.. Öğrenci, İnsan, Masum, Ve 'aç'.. Sadece 1 lira ve kırk kuruşu kalmıştı, yemek yemeye yetmedi 1 nokta 40'lık kalanı. Aç öldü Sibel, ama.. Onu açlık değil, çaresizlik öldürdü. Umutsuzluk.. Sibel Ünli Sibel Ünli... Sibel Ünli'ler.. Hiç duymayacağımız cılız bir haykırışla gözlerimizin içine baka baka.. Gidiyorlar. Sibel de gitti.. Seçenekleri var mıydı? Var(dı). İşte, 2019 - ve daha fazla yıl- besleyip şımarttığımız duyarsızlığımız o seçeneği aldı elinden.. Komşuya duyarsızlığımız, insana duyarsızlığımız, sisteme.. Her yeni yıla girerken o ikircikli kendinden geçmişliğimiz ve bir palyaço düdüğüne yeten nefesimizle "veeeeeeee.." diyerek, heybemizdeki kötülükleri, aslında olmayan 'umut, ümit ve sevgi' sözcükleri ile takas ederken kaybediyoruz adı 'Sibel' olan güzellikleri.. Sana ne diyeceğiz şimdi Sibel? Gittiğin yerde o 1 lira ve 40 kuruş dünyaları alırdı biliyor musun? Ama burada sana veremediklerimizden daha önemli değil ki, burada sana ulaşamadıklarımız bu kadar acıtırken.. Sana ne diyeceğiz Sibel? Başımız önümüzde. Sadece affet.
Kirliliğin sadece bedenimizi sardığını zannettik. Oysa değilmiş. Ruhumuzun ne kadar kirlendiği ortada. Başkaları ölürken veya acı çekerken ki duyarsızlığımız hala duruyor içeride. Yaşar Süngü
Yalnızlığın şifa olduğu günlerdeyiz.. Anne babaya evlada hasret günlerdeyiz.. Ama kalbimiz mi taşlaşmış, bencillik bizi ele mi geçirmiş bilmiyorum muhacirleri karşılayan yesrib gibi olamıyoruz. Dışarı çıkmayalım bu virüs yayılmasın da paran olmazsa ekmeğini ben alırım, borcunu sonra ödersin, kirayı bu ay almayım.. Ölümü ensemizde gibi hissederken neden böyle diyemiyoruz? Sonsuz ahirete elimiz boş gitmemek için bu günler öyle değerli ki, keşke farkedebilsek.. Duyarsızlığımız canımı acıtıyor.. Ailemi bir daha ne zaman görebileceğimi, sevdiklerimden kimleri bir daha göremeyeceğimi düşündükçe içim daralıyor. Sağlık çalışanı olup yeterli yada faydalı olamadığımı düşündükçe nefes alamıyorum.. Çok zor bir süreçten geçiyoruz gerçekten. Tedbir alıp dua edeceğiz.. Ne kadar samimi olursak o kadar kazanacağız.. Kimsenin hakkına girmeyelim.. Hastalığı bulaştıranlardan biri de biz olmayalım.. Serdar Tuncer bir yazısında sen kader yazamazsın diyordu. İnsan kaderin Rabbine iman ede ede, kader yazamayacağını bile bile yine de kader yazıyor; sevdiklerine, ülkesine, dünyasına.. Bu günlerde aklımdan geçip duruyor bu cümleler. İnsanların kaderine virüsü biz dahil etmeyelim.. Dikkat edelim..
“Devir kötü” diye bir laf var, yanlış aslında. Kötü olan insanlar, kötü olan duyarsızlığımız, kötü olan görüp görmezden gelmelerimiz, duyup duymazdan gelmelerimiz, bilip bilmezden gelmelerimiz. Devri de kötüleştiren bizleriz, doğayı katledip yavrularımıza temiz ve yaşanılır bir gelecek bırakmayan da... Artık herkes iğnesiyle dolaşabilmeli, dolaşmalı ki artık suçu onda bunda değil ilk başta bizzat kendimizde arayıp değişime de kendimizden başlayalım. Çok zor bir zamanda yaşıyoruz maalesef. Yok pardon, zamanın suçu yoktu, bizdik suçlu, biz, insan...
Reklam
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.