Ece

Belirli bir "ben"i yok, bir kitaptan diğerine geçen "ben"leri var.
Reklam
Ruhum duvar saatine sabit yaşadım oldum olası. Her çabayı gösterdim gürültüsü mevcut kalsın diye odada, bana aş olsun diye ve yaşam - kalınlaştırdım perdeleri ve kendimden şüpheye düşmemek için bu aynanın karşısında oturmaya mecbur olduğumdan, itinayla topladım zamanın her zerresini, durmadan kalınlaşan kumaşların arasından. - Faydasını çok gördüm duvar saatinin.
belki de insan aslında hiçbir şeye başlamıyordur, belki de söz konusu olan hep gelecektir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hem herkes yalnızdır, hem de hiç kimse başkalarından vazgeçemez -sırf başkaları kendisine yararlı olduğu için değil, ancak o yolla mutlu olabildiği için. Hiçbir toplu yaşam yok ki kendimiz olma yükünü omzumuzdan alsın ve bizi fikir sahibi olmaktam bağışık kılsın; ama hiçbir "iç" yaşam da yok ki başkalarıyla ilişkimizin bir ilk denemesi gibi olmasın. Hem bireysel hem toplu bir geçmişimiz ve vücudumuz olduğundan dolayı düştüğümüz bu ikircikli durumda asla kesin bir dinginlik bulamayız, ayrılıklarımızı hep azaltmaya çalışmamız gerekir, anlaşılmamış sözlerimizi açıklamamız gerekir, bizde gizli saklı kalanı açığa vurmamız ve başkasını algılamamız gerekir. Akıl ve uzlaşma geride bıraktığımız bir yol değil, önümüzde kendisini üstlenip yürütmemizi bekleyen bir yol; bunlara kesin olarak ulaşamadığımız gibi onlardan vazgeçmek de elimizde değil.
Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır. Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan Her şeye iyi gelen Zaman sizi kanatır
Reklam
Tutku söz konusu olunca bellek zamanı askıya almaya eğilimlidir. Bir geçmişe ait tüm hazları tek bir imgede derleriz; her akşam izlediğim sayısız günbatımı bellekte tek bir gün batımına indirgenir. Öngörü söz konusu olduğunda da aynısı geçerlidir: Birbiriyle hiç bağdaşmayan umutlar hiç patırtı olmaksızın bir arada bulunabilir. Başka bir deyişle, arzunun tarzı sonsuzluktur.
Aşk törendir, bir çeşit varoluş törenidir, varoluşunu size veren, verici, varlıkların birbirine kendisini sunduğu bir tören. İnsan kendisine sahip olamadan bir başkasına sahip olamazdı ve gerçekte de varlığına sahip olan kim vardı sözün gerçek anlamında? Sahi, kim kendini yanlış yoldan çevirebilmişti ki, kim yalnızca kendisiyle arkadaşlık etmeyi bile istemeyecek kadar salt yalnızlıktan kaçıp kurtulabilir ve sinemalara atılmaktan, genelevlere, dost ve arkadaş evlerine gitmekten, kendini bir mesleğe vermekten ya da öbür insanlar arasında kendini daha az yalnız hissetmek amacıyla evliliklerden alıkoyabilir? Böylelikle, iki karşıt açıdan bakıldığında, yalnızlığın en üst noktası yine de insanı dosdoğru insan çokluğunun tam ortasına atıyor ve arkadaşlık düşlerine, aynalarla ve kim kendini yankılanan seslerle dolu salonlardaki yapayalnız insana götürüyordu. Böylelikle evet, onun gibileri, yani kendilerini oldukları gibi kabul etmiş olanlar (ya da çok yakından tanıyınca yadsıyanlar) aykırılıkların en belalısının karşısında buluyorlardı kendilerini, belki de sınırı aşma gücünü kendilerinde bulamayarak, düşüncede bambaşka biri olabilmenin kıyıcığında kalakalmak gibi. Çevreyle hassas ilişkiler ve olağanüstü uyumlar sonunda “bambaşka biri oluş” tek bir yoldan gerçekleşebilirdi, o da uzatılan ele, dışarıdan bir başka elin, bir başkasının elinin uzanarak karşılık vermesiyle ancak.
Sayfa 152Kitabı okudu
Yaşam bir başka şeyin, ulaşamadığımız ama oracıkta, atılsak bir sıçrayışta, elimizin altında bulacağımız bir şeylerin yorumu gibi sanki ama yapamıyoruz bizler bu sıçrayışı. Yaşam tarihi bir tema üzerinde bale müziği, yaşanmış bir olayın geçmişi, gerçek bir olay üstüne kurulu yaşanmış başka bir olay. Yaşam ki kendi kendinin fotoğrafı sanki, karanlıklar içinde cinler ( kadın mı? canavar mı?) yaşam, ölümün pezevengi, iskambil kağıtlarıyla oynanan güzel bir oyun, nasıl oynandığına dair kuralları unutulmuş kağıt oyunu, romatizmalı eller, yalnızca sıradan bir sabır oyununa indirgemiş onu artık.
Sayfa 619Kitabı okudu
Belki tutku -diğer insani duygulara kıyasla- daha kısa ömürlü olduğundan, belki de arzu nesnesine fazla maruz kaldığımızdan hepimiz nihayetinde hayran olduğumuz şeyin kurbanına dönüşürüz.
Kitaplar bitiyor ama insan okumayı hiç bırakmıyor, tıpkı ölümün kesin bir olgu olduğunu bile bile yaşamayı sürdürdüğü gibi.
Sayfa 191Kitabı okudu
Reklam
Zaman, biliyoruz ki tedavi ediyor. Daha da tuhafı var, daha da rezalet olanı: belleğimiz yalnızca yitirdiklerimizle dolu. Arkamızda bıraktığımızı sandığımız şeylerden ibaretiz: yalnızca sevdiğimiz veya şu ya da bu an bizim için önemli olmuş olan varlıklar değil, bir daha hiç göremeyeceğimiz yerler, kentler, manzaralar, sessiz sedasız göçüp giden mahallenin manavı. Bunu düşünmek dehşet verici ama bizi besleyenler yitikler ve ölüler. Biz onlardan yaşıyoruz. Yaşamdaki ölüm ise tersine bizi kemiriyor, bizi içerden yiyor.
Yeniden dirilenlerin ansızın Tanrıyı bütün dillerde suçlamaya başlamaları: Gerçek mahşer günü.
Sayfa 155Kitabı okudu
Bir dilden büyük bir şair geçtiyse o dil artık aynı dil değildir. Bir şeyler değişmiştir.
Sayfa 211Kitabı okudu
Geçmişi bilebiliriz ama bugün bizden gizlenmiştir. Bugün, tarihçiler ya da kendilerine tarihçi diyecek romancılar tarafından bilinecek. Ama bugün neler olup bittiğine gelince, bu evrenin gizemli bir parçası.
899 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.