Parçalanmış, süreksizleşmiş bir hayat içinde bütünsel bakış açısını kaybeden, bu nedenle anlam parçacıkları arasında afallayan yazar için yapılabilecek fazla bir şey yoktur.
Avangard sanatın doğumunu hazırlayan gelişmelerle birlikte deneysel biçimcilik öylesine ileri götürüldü ki, boş kâğıtlar şiir, boş tuvaller resim olarak shnuldu.
Ahmet Kabaklının İstanbul Güldestesi... Uzun zamandır ödünçteydi. Bu defa denk geldim aldım. Hemen alt rafında incecik bir kitap. İnce kitaplar bana mi denk gelir bilmiyorum hep dolu kitaplar oluyor. Dücane Cündioğlu kitapları gibi.
Bu defa Cemal Şakar. Edebiyatın Sırça Kulesi. Nasıl ve nereden başlamalı bilemiyorum. Toplayamıyorum. Aslında
“Büyük bir maharetle hangi hünerler gösterilirse gösterilsin hepsi dilin içindedir ve dil zaten mukayyet olan insanın üzerine ikinci bir deri gibi yapışır. “
“Nasıl ‘saf hayat’ yoksa;her hâlükarda hayat bizim onu anlamlandırmamızı;kendinde verili olarak saklı tuttuğu hakikati keşfetmemizi bekliyorsa;’saf sanat’ da yoktur. “