Gerçekte hiçbir şeyden kaçamayacak olan insan,
Neden yerini ve kendisini terkeder ki?
Neticede her kaçış kendini yakalamaz mı?
Her yol kendine çıkmaz mı?
Benim, her gün suladığım bir çiçeğim var. Ayrıca, her hafta temizlediğim üç volkanım. Sönmüş volkanı da temizliyorum çünkü. Ne olur ne olmaz. Bu yaptıklarım volkanların işine yarıyor, çiçeğimin de. Ama sen yıldızların işine yaramıyorsun...
Zaten beni çingenelerden almışlar, hep öyle diyor annem. Babam da, annen doğru söylüyor, diyor. Ben çingenelerden nefret ediyorum, onlara çok kızıyorum. Beni verdikleri için çok kızıyorum onlara...
Çok az sayıda yasaları var, çünkü öyle iyi kurumsallaşmışlar ki, bu az sayıdaki yasa onlara yetiyor da artıyor. Bu yüzden, cilt cilt hukuk kitabına ve bu kitaplar üzerine yazılmış sayısız yoruma sahip oldukları halde, bunların hala kendilerine yetmediğini söyleyen öteki halkları çok ayıplıyorlar. Çünkü, baştan sona okunmayacak kadar çok, herhangi birinin anlayamayacağı kadar da karmaşık olan bu yasalara insanlardan uymalarını beklemenin tam bir adaletsizlik örneği olduğunu düşünüyorlar.
İlgileniyor; demek ki ilgi bekliyor. Hiç olmazsa ilgilendiğinin fark edilmesini bekliyor. Annem öyle değildir. Kendini karıştırmadan benimle birlikte olmasını bilir. Hem de kitaplarda okumadan, bir yerden duymadan: İçinden öyle geliyor. Bütün anneler böyle değildir. Gidip yatmasını söylüyorum: İtiraz etmeden gidiyor. Karşımda oturduğu zaman düşüncelerimi hafifletiyor. İşim bitince gönderiyorum. Biraz iyileştiğimi görünce, bana yaptığı iyiliğin karşılığı olarak onunla ilgilenmemi bekleyebilir, değil mi? Hayır. Seviniyor sadece.
TESPİT.
Gece, kirli vantuzlarıyla lağım sisteminin demir kapaklarını öperken şehrin nüfus memuruyum. İki milyon beş yüz seksen iki bin kafa ve iki milyon beş yüz seksen iki bin bir göbek sayıyorum.