Ayrılık dediğin dolapta çürüyüp gitmiş bir domatesi çöpe atmak gibi bir şey mi? Boş şişeleri kapıcı Osman Bey alsın diye kapının önüne koyuvermek mi? Bir insanı geride bıraktığında, sırf onu mu bırakıyorsun geride? Onunla dahil olduğun dünyayı " Artık miadını doldurdu" deyip kırmızı bir tuşa basıp havaya uçurmak ve başka bir gezene taşınmak diye bir şey var mı ? Hayatlarında hiç yalnız kalmış kalmamış kadınlar beni anlar mı peki? İşe yaramaz da olsa o gidince hayatın ne biçim tenhalaşacağını, kız arkadaşlarının aile ajandalarının doluluğu içinde sana bir pazar günlerini ayırma ihtimalinin yılda en fazla üç, bilemedin dört olduğunu kimse bilmiyor mu? Bu kadınlar hiç duymuşlar mı eşyanın sesini " Evde bir nefes olsa keşke" diye iç geçirdikleri tenha bir pazar gecesinde? Sırf o nefes sesinin hatırına, insan nelere katlanır, bilirler mi? Hayatlarında hep doğru ata oynamış kadınlar için her şey ne kokau. Benim gibi daha ilk uüz metrede kaybedeceği gayet aşikâr, düz yolda bile yürümesini bilmeyen atlara düşkün biri için hayat çok farklı bir yer.
Çok uzun zamandır kış uykusundaki kalbime, kapıyı dahi çalmadan borazanlarla girmiş, ne var ne yok uykusundan uyandırmıştı. Ayıp etmişti, ben de gıkımı çıkarmamış, kuru bir yaprak gibi kapılıp gitmiştim debisine. Havasız odama girmiş pencereyi açmıştı sanki. Öyle zamanlardı benim için. Aklımı karıştıran yoktu nicedir. Biten bitmiş, giden gitmiş. Çok olmuş biri bana "Gel" demeyeli. Yoksa ben öyle bıyık altından iki gülüşe tav olacak kadın değilim ama olmuş bulundum işte. Bir şey çağırıyordu bazen insanı, gidiyordu peşine, o kadar.
Deneme beni. Zorlama. Tahrik etme. Benim bu taraklarda bezim yok, benim bu dünyada bezim de, tarağım da yok. Dünya çöküyor zaten, çekirdeğindeki cehenneme varmamıza bir adım kaldı.
Girişte müşterilerden, devasa boyutları olan ve kasıtlı olarak labirent gibi tasarlanmış mağazada kendi yollarını bulmaları için bir harita almaları beklenir (IKEA aynı Las Vegas kumarhaneleri gibi, müşterilerin labirentte "kaybolmalarını" ve saatlerce dolaşırken lara harcamalarını hedeflemektedir.)
Mcdonald's modelinin başarısı, insanların süprizleri az bir dünyayı tercih ettiklerini göstermektedir. Britanyalı bir gözlemci şöyle demektedir: " [Mc Donald'sın ] bireyciliği her şeyin üzerine koyan bir kültürün ürünü olduğu düşüldüğünde, bu çok tuhaftır.
Okul çağındaki çocukları hazır gıdalara çekme girişimi İllinois eyaletinde zirveye ulaşmıştır. Burada Mcdonald's "Çizburger için A" adlı bir kampanya yürütmüştür; böylelikle okuldaki başarıyla Mcdonald's ilişkilendirilmiştir.
İnsan yeryüzü kadar ağır bir yükü bir kadehin başında sırtından indirebiliyordu, hiç böyle şeyler olmamış, o korkunç an hiç yaşanmamış gibi zamanın kuyruğuna takılıp gidebiliyordu. Tamam eksiliyordu, tükenmekle arasında bir adım kalıyordu ama devam edebiliyordu.
"Niye intihar etti kızı ?"
" Yaşamak ağır geldi herhalde, ne bileyim. Sevda dediler ama değil. Olsa bilirdik."
"Değilse niye sevda dediler ki?"
" Bir tek sevda yüzünden intihar edenleri affediyorlar da ondan. Sen hiç borç yüzünden intihar edenin arkasından türkü yakıldığını duydun mu?"
Öyle zamanlar olur ki, insanın çirkefliğine, çılgınlığına inanamazsın, herkese acıman tutar, zengine de yoksula da... Zengin de yolunu şaşırabilir! Birinin açlıktan döner gözü, öbürünün ise altından.
"Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü." Zaman, genel anlamda böyle olmaya meyillidir. Örneğin, gelecek neşe ve vaatlerle doludur fakat aynı zamanda bizi öldürecektir.