Ertesi gün, Hayyam'ın elyazması kitabında iki yeni mısra yer alıyordu. El yazısı titrek, çekingen ve bozuktu:
Hayyam, yalnızdın sevgilinin yanında!
Şimdi gitti, artık ona sığınabilirsin.
Yaşadığım en güzel aşktan bu bakışları, bir yabancıya aitmiş gibi olan bu bakışları götürmek istemiyorum belleğimde. Bana son kez bak Ömer! Senin sevgilin olduğumu anımsa. Beni sevdin, ben seni sevdim. Beni tanıdın mı?
"Bir atılışta kendimi çocukluğumun parlak sularının serpintisine bırakıyorum. Çocukluğun ince peçesi titriyor ama zincirlenmiş hayvanın ağır adımları kıyıyı dövüyor."
"Topun biri erkek, öbürü kadındı. Hepimiz minik toplarız. Hepimiz Bernard'ın öyküsündeki anlatımlarız, defterine A'nın ya da B'nin altına yazdığı şeyleriz. Bizim öykümüzü olağanüstü bir anlayışla, çoğumuzun hissettiklerini katmadan anlatır."
"Ancak, iyi bir anlatım bağımsız bir varoluşa sahiptir gibi gelir bana. Yine de sanırım en iyi anlatımlar yalnızlıkta dile geliyor. Son olarak dondurulup saklanmaları gerekiyor ki ben bunu yapamıyorum; her zaman sıcak, çözülebilen sözcüklerle oynuyorum."
İlgisizce ve tümüyle umursamazca, hayatımdan çekip gidecek. Ben de görünüşe göre inanılmaz biçimde başka hayatlara geçeceğim; belki bu yalnızca bir serüvendir, yalnızca bir başlangıçtır.