‘Allah’ın indirdiği’ başlığının altına ilk yazılacak olan akıldır. Çünkü o, peygamberlerin tebliğinden önce, o tebliğe muhatap olmamış olanlar da dahil, tüm insanlarda bulunan tanrısal bir cevherdir. Akıl, vahiyden daha önce, daha geneldir. Bu öylesine şaşmaz bir gerçektir ki, İslam bilginlerinin akılcı olmayanları bile, akıl ile vahyin çatışması (daha doğrusu çatışmış gibi görünmesi) durumunda aklın esas alınacağını söylemişlerdir. Bu söylem onlara, Kur’an’ın öğrettiği tartışmasız, tevilsiz bilgilerden biridir. İslam düşünce tarihinde aklın işletilmesinin ve onayının dinin kabul edilebilirliğinin de ölçüsü olduğunu ilk dile getiren düşünür olarak gördüğümüz Mutezile imamı Kadı Abdülcebbar (ölm. 415/1024) şaheseri el-Mûğni de şu tespiti yapıyor:
“Akıl ve ilimle ispatı yapılamayan şey itikat konusu da olamaz. Böyle bir şeyin inkârı gerekir. Bunun içindir ki, Kur’an’ın kalpte olan bir mânâdan ibaret olduğunu, aklî- zarûrî delille ispatını istemenin söz konusu edilemeyeceğini söylemek Kur’an’ın reddedilmesini istemekle aynı anlama gelir.” (Kadı Abdülcebbar, el-Muğnî, Halku’l-Kur’an, 14-15)