“Her zaman düşünürüm: O basit köylü kadınına bu heybetli, intikamcı ana kartal kudretini veren nedir? Haklı olması mı? Çektiği acılar mı? Olayların içyüzünü bilmemekten gelen hesapsızlığı mı? Belki de hepsi birden… Belki de hepsinden çok, acınacak, korkulacak derecede yalnız olması… Düşünün, gökyüzünde, çok yükseklerde, bazen tek başına bir kartal dolaşır… Döne döne… İnsana kesin yalnızlığı, kesin yalnızlığın fazlalaştırdığı yırtıcılığı düşündürür. Allah’a yakın bir şeyler… İşte bizim orta sınıf kadınlarından bazısı da böyle oluyor. Üstlerine birdenbire bir büyüklük, bir ana kartallık geliyor.”
“Bir şey mi oldu? Ne var?”
“Hiç… Ben sizi seviyorum efendim.”
“Ne demek?”
“Sizi, yani Ayşe ile seni…”
“Bunu söylemek için mi bugün erken döndünüz?”
“Kâfi bir sebep değil mi yoksa?”
Olgunlaştıkça içinde kalan kullanılmamış duygularından dolayı üzülmeye ve hep elinde tutmaya çalıştığın denetleme gücünün aslında güçsüzlük ve korkularından kaynaklandığını anlamaya başlarsın.