-Ercan Çitlioğlu- Biz mesela Fransızların Cezayir'de yaptıklarına ilişkin bir karar parlamentomuza getirmeyi hiç akıl edemiyoruz.Veya Fransızların 2.Dünya Savaşı'nda Vichy hükümetinin Nazilerle iş birliği yapıp yetmiş bin Yahudi'yi katlettiğini ve bir anlamda Almanların işlediği soykırım suçuna Fransızların Vichy hükümetiyle ortak olduğundan hiç bahsetmiyoruz.Dolayısıyla eğer imparatorlukların ve devletlerin dolaplarını açarsanız orada hiçbir kimsenin görmek istemeyeceği bir takım hayaletler ve iskeletler vardır.Gereğinde bunları da ortaya çıkarıp,Türkiye'nin kendisini soykırımla suçlayanlara gerçek günahlarını hatırlatması gerekir.
-Ercan Çitlioğlu- Bugüne kadar dünyanın pek çok ülkesinde Türklerin Ermenilere karşı bir soykırım işlediğine ilişkin kanunlar kabul edildi.Fransa'dan Arjantin'e hatta Avustralya'ya kadar olan büyük bir coğrafyada sanırım yirmiyi aşkın devlet Türklerin soykırım işlediğine ilişkin parlamentolarında yasalar kabul ettiler.Bunun yanı sıra belediye meclislerinde ve Amerika'da pek çok eyalette kabul edilen yasalar var.Bunların hepsi siyasi kararlardır.Dikkat ediniz Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığına ilişkin bugüne kadar alınan veya verilen hiçbir hukuki karar yoktur.Bunların hepsi siyasidir.
"Karıncalar, hayvanlar âleminin iki sınıfa ayırmaktadir:
1-Aslan, kaplan ve çıngıraklı yılan gibi şefkatli ve iyi huylu hayvanlar,
2-Piliç, ördek, kaz gibi yırtıcı hayvanlar.."
Metin Akpınar, 1964 yılında Kıbrıs'ta artan saldırılar üzerine şu ilginç sözleri söylemişti:
Evet, bunu söyleyip söylememe noktasında tereddüt ediyorum. Biz Milli Türk Talebe Birliği'nde, Kıbrıs'a 115 tane mücahit yetiştirdik ve bizim aşağıdaki spor salonumuzda kara kuşak karateci yardımıyla, Ercan Çitlioğlu -kulakları çınlasın- hocamın da katkılarıyla orada bu arkadaşlar ciddi çalışma yapıldı. Bu arkadaşlar yakın dövüş ve beden eğitimlerini bizde yaptılar. Silah eğitimlerini başka yerde yaptılar. MTTB'nin böyle de ciddi bir katkısı vardır. Bunu da övünerek söylüyorum.
Bu dönemde Zeki Alasya da MTTB bünyesinde amatör tiyatroculuk yapmıştı. Yarım asırlık arkadaşlıklarının temeli de bir nevi burada atılmıştı.
İran Silahlı Kuvvetlerinin bölge ülkeleri ile karşılaştırıldığında en belirgin özelliği sahip olduğu çeşitli menzillerde çok sayıdaki güdümlü füze arsenalidir. Rus ve Çin yapımı kısa ve orta menzilli güdümlü füzelerine ek olarak İran, Çin ve Kuzey Kore’den ithal ettiği teknoloji ile kendi güdümlü füze programını geliştirmiş ve Scud-C, SS-4, SS-5, Taepo Dong, No Dong füzelerini modifi ye edip Şahap serisi adı altında füze imalatına başlamıştır. Deneme a tışlarını tamamlayarak silahlı kuvvetlerinin envanterine dahil ettiği Şahap 1-2-3-4 serilerinden sonra kıtalararası balistik füze sistemi Şahap 5 üzerinde çalışmalarını sürdüren İran sahip olduğu 2000 km’ye kadar menzilli güdümlü füze arsenali ile bölgede önemli bir güç haline gelmiştir.
İran’da, İslam Devrimi ilebirlikteseçilmişler ve atanmışlar şeklinde
ikili bir siyasal sistem oluştuğu ve atanmışların seçilmişlere oranla daha güçlü bir konumda bulundukları söylenebilir. İran Anayasası güçlü kontrol
denge mekanizması ile İslami rejimin yapısal devamlılığını korumaktadır. İran’da adayların Anayasayı Koruyucular Konseyi tarafından onaylanması zorunluluğu nedeniyle herkesin sistemden bağımsız olarak seçilme hakkı
yoktur. Seçilmişlerin pratikte atanmışlar tarafından onaylanarak yönetildiği, ya da en azından atanmışların seçilmişler üzerindeki anayasal haklarının daha fazla olduğu düşünülebilir. Hemen tüm yönetim organlarının Rehber tarafından denetlenip kontrol edildiği sistemde rehberi dahi teknik açıdan da olsa görevden alma yetkisine sahip olan Uzmanlar Konseyi Başkanı vardır. Ancak anılan yetkinin, Rehberin tüm yönetim organları üzerinde güçlü etki ve otoritesi
ile İran halkının gelenekselci yapısı ve baskın Şia inancı düşünüldüğünde
işlevsel olamayacağı söylenebilir.
İran Anayasası’nın 56. maddesi “Dünya ve
insan üzerindeki mutlak otorite Allah’a aittir ve Allah insana sosyal kaderini tayin etme sorumluluğu vermiştir. İnsanlar Allah tarafından verilen bu yetkiyi
aşağıdaki maddelerde belirtildiği gibi uygular”demektedir. 56. madde
devlet başkanına bir sonraki, 57. maddede verilecek sorumluluğun Allah
tarafından onandığına ilişkin bir madde olarak yorumlanabilir. 56. madde,
yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden bağımsız olduğunu ve
devlet başkanının bu üç erk arasındaki iletişimi sağlamakla yükümlü
olduğunun altını çizmektedir
Şahlık rejiminin, Humeyni’nin otoritesini sarsmak için düzenlediği
sinema kundaklama olayı, devrimi tetikleyen ikinci olay olarak gösterilebilir.
Batı kültürünün İran’da simgesi olarak kabul edilen Abadan Rex sineması kundaklanmış, söz konusu kundaklamanın batı kültürüne karşı düşünceleri
ile bilinen Humeyni tarafından planlandığı öne sürülmüştür. Olaydan bir süre sonra, Humeyni’ye karşı tepki oluşturmak isteyen Şah’ın Savak aracılığı ile bu kundaklamayı planladığı öğrenildiğinde, Şah ve monarşik iktidarın otoritesi önemli ölçüde sarsılmıştır.
Uzak ve yakın tarihe bakıldığında çoğunlukla otoriter, azlıkla
demokratik olarak nitelenebilecek pek çok ülkenin benzer örtülü
provokatif eylemlere başvurdukları ancak bunların tümünün zaman içinde
aydınlanarak bir bumerang efekti yarattığı görülmektedir.
Almanya’da Nazilerin iktidara gelişlerinde önemli bir dönemeç
olan Reichstag’ın kundaklanması , amacı çok daha farklı olsa da Selanik’teAtatürk’ün evinin bombalanması bu konuda akla gelen örnekler arasında sayılabilir.
1908 yılında Büyük Britanya tarafından Kuzistan bölgesinde bulunan petrol, anılan ülkenin bölgeye olan ilgisini arttırmış, İran’ın kaderi
Rusya- İngiltere arasında 1907 yılında imzalanan ve ‘Büyük Oyun’ olarak da adlandırılan antlaşmaya bırakılmıştır. 1.Dünya Savaşı sırasında İran her ne kadar tarafsız kalmış olsa da, Rusya ve Büyük Britanya tarafından işgal edilmiştir. Bu dönemde İran’ın bütünüyle yabancı devletlerin egemenliğine girdiğini söylemek yanlış olacaktır çünkü her ne kadar ülke işgal altında olsa da Ahmed Şah, Tahran’daki sarayında hükümranlığını sürdürmektedir. 1.Dünya Savaşı sonrası İtilaf devletlerince işgal edilen Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da da Sultan Vahdettin’in
Yıldız Sarayı’nda Padişah ve Halife sıfatlarını taşımayı sürdürerek ikameti ve tartışmalı da olsa bir hükümetin varlığı komşu bu iki ülkenin yakın tarihlerinde paylaştıkları ilginç bir nokta olmalıdır. İran’la Osmanlılar arasındaki bir başka benzerlik ise her iki ülkenin iki yıl ara ile meşruti
monarşiye geçmiş olmalarıdır.